0

Makaleler » Blog

Kanser Çalışmaları ve Doğal Yaklaşımlar

Kanser maalesef artık her yerde. Herkesin bir tanıdığı, bir akrabası, bir komşusu ya kansere yakalanmış ya da kanser yüzünden ölmüştür. Dünyada en çok ölüme yol açan hastalıkların başında olan kanserin tedavisi hem çok pahalı hem de hasta için oldukça acı vericidir. Ama artık değişen dünyada yeni teknolojilerin sayesinde, hem kanserin tedavisine daha ucuz bir şekilde izin veren hem de kanserden korunumu sağlayan, kanser ilaçlarına göre yan etkisi daha az yada hiç olmayan birçok bitkisel ürün keşfedilmiştir. Bunlardan birisi ve en önemlisi ise herkesin mucize ürün dediği Propolis’tir. Şimdi bu mucize ürünün kanser üzerine etkilerine bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Sağlıklı Tropik Bir Lezzet; ANANAS

Ülkemizde de son yıllarda tüketilmeye başlanan ananas meyvesi, gerek suyu ile gerek de meyvesi ile girmeye yavaş yavaş başlamıştır. Sağlıklı kalmak için yaptığımız sporun yanında yediklerimize içtiklerimize dikkat etmeye başlamamızın sonucunda hayatımıza hem tadı damağımıza uygun olan hem de diyetimize ve sağlığımıza yardımcı olan meyveler ve sebzeler girmiştir. Bu meyvelerden biri de ananastır. Şimdi hayatımıza yeni yeni giren bu meyveye bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Vazgecilmezimiz Çay; Bir Antioksidan Kaynağı

Soğuk kış günlerinde içimizi ısıtmak için, yazın sıcaklarında hararetimizi almak için içtiğimiz tükettiğimiz bir içecektir. Ortalama bir evde günde en az iki kez çay demlenir ve gün içinde en çok tükettiğimiz içecek çaydır. Çayımızı sadece sıcak ince belli bardakta içtiğimiz siyah çay değil aynı zamanda yeşil çay ve yeni yeni beyaz çay olarak da tüketmekteyiz. Ne yazın sıcağında ne kışın soğuğunda vazgeçebildiğimiz bu içeceği yakından tanıyalım.

devamı için tıklayın

Kudretli Bir Şifa Kaynağı: Kudret Narı

Ülkemizde “Kudret Narı” adıyla bilinen, bilimsel adı “Momordica charanti” olan bu bitki, adı gibi kudretli sağlık faydalarına sahip; ancak halk arasında bu sağlık faydaları çok bilinmeyen bir bitkidir. Kabak ailesine dahil olan kudret narının menşei ülkesi Hindistan’dır. Günümüzde Asya, Afrika ve Karayip Adaları bölgelerinde de yetiştirilmektedir. Yetiştirildiği bölgeye ve dönemine göre rengi değişmekle beraber genelde yeşil, olgunlaştıkça turuncuya dönen bir renge; pürüzlü bir dış kabuğa sahiptir [1]. Acı kavun olarak da adlandırılmasının sebebi karakteristik olarak sahip olduğu acı tadıdır. Tamamen olgunlaşmadan önce hasat edilir, aksi halde tadı daha da acılaşır. Bu özelliklerinden dolayı pek iştah açıcı gibi durmasa da obezite ve diyabet üzerindeki etkileri ile ünlüdür [2]. Tadının rahatsız edici etkisinden kaçınmak için ekstre edilmiş yağının tüketilmesi tavsiye edilmektedir.

devamı için tıklayın

Lavanta Kullanımının Tarihi

Lavanta; olağanüstü güzelliği, kendine özgü kokusu ve pek çok alanda kullanımıyla bilinen, nane ailesinden çiçekli bir bitkidir. Kökeninin Akdeniz, Hindistan ve Orta Doğu bölgesi olduğuna inanılmaktadır. Menşe ülkelerinin yanı sıra, günümüzde Avrupa, Avustralya, Yeni Zelanda, Kuzey ve Güney Amerika’da da ekimi yapılmaktadır. Eski Yunanlılar, Suriye’nin Naarda kentinde yetişen bu çiçeklerden dolayı lavantaya “nardus” adını vermiştir. İncil’de de adı geçen ve kutsal sayılan bir bitkidir. Bahçecilik, fırıncılık ve uçucu yağların dünyasında bilinen lavanta, günümüzde önemli bilimsel araştırmalara kaynak olmuştur. Peki modern zamanlardan önceki kullanımına bakmaya ne dersiniz?

devamı için tıklayın

Karnımızı Doyururken Beynimizi de Doyurmalıyız!

Yaşımız ilerledikçe vücudumuzun da bizimle yaşlandığını inkâr etmek mümkün değildir. Organlar yaşlandıkça performanslarında düşüşler, aksamalar olacaktır. Önemli ve enerji odaklı bir organ olan beyin, vücudun kalorisinin yaklaşık yüzde 20’sini kullanır. Vücudun kontrol merkezi olarak, kalbin atmasından, soluk almaya; hareket etmeden, hissetmeye kadar pek çok şeyden sorumludur. Beyni en üst düzeyde çalışır durumda tutmak ve gün boyunca konsantrasyonunu korumak için bol miktarda iyi “yakıt” gerekir. Bazı besinleri günlük diyetinize ekleyerek hayatınızın geri kalanında beyin sağlığınızı koruma şansını arttırabilirsiniz [1]. Yiyecekler sadece besin ve enerji kaynağı olarak görev almaz, ayrıca, son zamanlarda da fark edildiği üzere, vücudun hastalıklara karşı direncinin yükselmesinde ve dış etkenlere karşı kendini korumasında da önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin kemirgenlerde ve insanlarda yapılan araştırmalarda, omega-3 yağ asitleri açısından zengin bir diyetin, canlıdaki bilişsel süreçleri desteklediği ve sinaptik fonksiyonları koruyan genleri arttırdığı görülmüştür [2]. Özellikle somon balığı, keten tohumu ve ceviz gibi yemişlerde bulunan omega-3 yağ asitlerinin; çoğunlukla yaşlılarda görülen algı azalması, Alzheimer hastalığı ya da duygu durum bozukluğu gibi durumlarda iyileşme sağladığı gözlemlenmiştir [3][4]. Zerdeçal bitkisinin baharat olarak kullanılan köklerinden elde edilen “kurkumin” in ise travmatik beyin hasarlarında bilişsel bozulmanın düzelmesinde etkin olarak rol aldığı tespit edilmiştir [5].

devamı için tıklayın

Bir Ağaç Kabuğu: TARÇIN

Tarçın; tatlılarımızda, yeni yeni kahvelerimizde, kışın salebimizin üzerinde, bozamızın üzerinde, hasta olduğumuzda ıhlamurla birlikte ve özellikle son zamanlarda detoks amaçlı içtiğimiz suların içinde olmak üzere mutfağımızda bol bol bulunur. Peki sıklıkla kullandığımız bu baharata birlikte bir yakından bakalım. Tarçın Nedir? Tarçın, dünyadaki farklı kültürler tarafından birkaç yüzyıldan beri kullanılan yaygın bir baharattır. Cinnamomum cinsine ait tropikal yaprak dökmeyen bir ağacın farklı kısımlarından elde edilir. Çeşitli raporlar, tarçın ve temel bileşenlerinin sayısız özelliklerini hem insan sağlığı için, hem de tarım uygulamaları için ele almıştır [1]. Tarçın lezzet, parfümeri, içecek ve ilaçlarda geniş uygulamalara sahip önemli bir baharat ve aromatik mahsuldür. Kök, ağaç kabuğu, kök kabuğu, dal ve yaprakların buharla damıtılmasıyla elde edilen uçucu yağlar parfümeri ve gıda endüstrisinde kullanılır [2].

devamı için tıklayın

Rafine Yağlara Elveda: Merhaba Soğuk Sıkım Yağ

Soğuk sıkım yağlar, modern bir çelik pres ile meyve veya tohumların preslenmesi yoluyla elde edilen yağları ifade eder. Soğuk presleme yöntemi, rafine yağ elde etme yönteminin aksine ısı nedeniyle tahribe uğrayan besinleri ve yağın lezzetini korur. Bu da yağları kalp ve genel vücut sağlığınız için iyi hale getirir.

devamı için tıklayın

YEŞİL ÇAY

Sabah kalkar kalkmaz yaptığımız ilk iş çayımızı demlemektir. Kahvaltımızın yanında, iş yerinde çalışırken, öğlen yemeğinden sonra, akşam yemeğinden sonra, arkadaşlarımızla komşularımızlayken en büyük eşlikçimiz çay; siyah çaydır. Peki ya yeşil çay? Oysa yeşil çay bu durumların hiç birinde kullanılmıyor. Ama hangimiz sadece sağlığımız için sadece kendimiz için günde en azından bir bardak yeşil çay içiyor? Ülkemizde yeni popüler olmuş bu sağlıklı çay türüne bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Düzgün Beslenmede Detoksun Yeri

Detokslar, vücudumuzda biriken zararlı maddeleri, toksinleri sistemimizden atmak için tasarlanmış kısa süreli müdahalelerdir. Çevre veya beslenme ile toksik kimyasallara maruz kaldığımız için belirli aralıklarla detoks terapileri yapılması tavsiye edilmektedir. Soluduğumuz havanın toksinleri gibi, günlük olarak karşılaştığımız, kontrolümüzün az ya da hiç olmadığı etkenlerin aksine; tükettiğimiz yiyecek-içeceklerden gelen toksinler üzerinde büyük bir kontrole sahibiz. Birçok sağlık uzmanı, bu toksik yükün günümüz toplumundaki önemli hastalıklardan sorumlu olduğu konusunda hemfikirdir. Organik meyve-sebze tüketmek, organik otlarla beslenmek, bunların yanında organik kırmızı-beyaz et tüketmek, günlük olarak aldığınız toksin miktarını ciddi miktarda azaltır.

devamı için tıklayın

Birçok Faydasıyla; ISIRGAN OTU

Eskiden annelerimiz, anneannelerimiz, babaannelerimiz bahçeden ısırgan otu toplar ve saçlarına uygularlarmış. Günümüzde hala saçlarımıza ısırgan otlu şampuanları uyguluyoruz. Hepimiz ısırgan otunun saçlarımıza faydasını biliyoruz ama kaçımız ısırgan otunun insan sağlığına başka yararlarını biliyor ? Şimdi banyolarımızdan eksik etmediğimiz bu ota bir de biz yakından bakalım ve sağlığımıza başka yararları var mı inceleyelim. Isırgan otları, Batılı herbalistler arasında kullanılan temel bir maddedir ve çoğunlukla sebze yeşili, meyve suyu, çay ve dondurularak kurutulmuş ürünler olarak, çoğunlukla kan besleyici tonik olarak ve mevsimsel nezle için kullanılır [1].

devamı için tıklayın

MISIR PÜSKÜLÜ

Çocukken yazın gelmesini mısır yüzünden dört gözle beklerdik. Yaz gelse mısır çıksa haşlansa da yesek derdik. Mısırlar pazardan alınır, sarı püskülü çöpe atılır, yıkanır ve haşlanmaya bırakılırdı. Değişen yaşam koşulları, sağlığımıza giderek daha dikkat etmemiz sonucunda diyetimizden mısırı çıkardık. Ama belki de yanlış yaptık. Hatta belki de en başından yanlış yapıp mısır püskülünü çöpe attık. Şimdi çöpe attığımız ama sağlığa oldukça faydası olan mısır püskülüne bir de biz yakından bakıp tanıyalım. Mısır püskülü, hala mısır işlemesinden kaynaklanan atık olarak kabul edilen mısır bitkisinin bir parçasıdır; Bununla birlikte, mısır püskülünün aslında fonksiyonel gıda bileşenleri ve/veya nutrasötikler olarak geliştirilme potansiyeline sahip olduğu bilinmektedir. Mısır püskülü potansiyel uygulamaları, kimyasal bileşimi ile flavonoidler ve fenolikler gibi insan sağlığı üzerinde yararlı etkileri olan biyoaktif bileşiklerinin etki mekanizmaları ile yakından ilgilidir [1].

devamı için tıklayın

Mutfaktan gelen sağlık: KEKİK

Bütün et yemeklerimizi tatlandırmak için kekik kullanırız. Bazı hayvancılar özellikle, hayvanlarını kekikle besler ki etleri daha lezzetli olsun. Hatta bazen taze kekiği sadece kokusu için toplarız. Mutfağımızdan, soframızdan, evimizden ayırmadığımız kekiğin tek faydası sadece yemekleri tatlandırıp, güzel koku yaymak mıdır ? Başka işlevleri de var mı ? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım.

devamı için tıklayın

Veganlar ve Vejetaryenler İçin Protein Kaynakları

Protein, vücudumuzun ağırlığının yaklaşık %17’sini oluştururken, beslenmemizin önemli bir parçasıdır ve kaslarımızın, cildimizin, iç organlarımızın, özellikle kalp ve beynimizin yanı sıra gözlerimizin, saçlarımızın ve tırnaklarımızın ana bileşenidir. Bağışıklık sistemimiz, enfeksiyonlarla savaşmak için proteinlere ihtiyaç duyar ve protein, kan şekeri regülasyonunda, yağ metabolizmasında ve enerji fonksiyonunda da rol oynar [1]. Dünya genelinde, protein kaynağı denildiğinde akla gelen ilk ürünler arasında hayvansal gıdalar yer almaktadır. Örneğin, protein kaynağı olarak etin düzenli olarak diyetin bir parçası olması; çevresel ve sağlıksal pek çok soruna neden olabilmektedir. Bu tartışmalar göz önüne alındığında, sürdürülebilir bir alternatif arayışında olmak kaçınılmaz olmuştur. Giderek daha fazla insan, vejetaryen veya vegan diyetlerini takip etmeye ve hayvansal ürün kullanımını azaltmaya başlamıştır [2].

devamı için tıklayın

Yüksek Antioksidan Kaynağı; HİBİSCUS

Son yıllarda hayatımızda giren hibiscusu hepimiz duymuşuzdur. Hibiscus (Hibiscus sabdariffa), yaygın olarak kullanılan adıyla “roselle” veya “kerkede” mutfaklarımıza daha çok çay olarak girmeye başladı. Artık neredeyse sürekli içmeye başladığımız bu çayın faydalarına bir de biz bakalım ve mutfağımızın yeni demirbaşını yakından tanıyalım. Hibiscus Bitkisi Yaygın olarak “roselle (kerkede)” olarak adlandırılan Hibiscus sabdariffa, Malvaceae familyasının bir üyesidir. Dünya çapında ün yapan tıbbi bir bitkidir ve dünyadaki tropikal ve subtropikal bölgelerde dağıtılan üç yüzden fazla türe sahiptir. Roselle daha sıcak ve daha nemli bir iklimde çeşitli toprağa uyum sağlayabilir. Roselle sitrik, malik, tartarik ve allo-hidroksitik asitler dahil organik asitler bakımından zengindir. Bitki ayrıca Beta karoten, C vitamini, protein ve toplam şeker içeriği ile bilinir. Tıbbi olarak önemli olan ve fotokimyasal olarak adlandırılan bileşiklere sahip olan Roselle, beslenme ve tıbbi özellikleri ile iyi bilinmektedir. Roselle’nin tohumlar, yapraklar, meyveler ve kökler dahil olmak üzere pek çok kısmı, çeşitli gıdalarda ve ayrıca bitkisel ilaçlarda, potansiyel bir farmakolojik olmayan tedavi olarak kullanılır. Roselle’den farklı ekstraktlar, birçok kardiyovasküler bozukluk, helmentik hastalık ve kanser dahil olmak üzere farklı tıbbi problemlerin tedavisinde destekleyici rol oynar. Bitki ayrıca bir antioksidan görevi görür ve obezite yönetiminde kullanılır [1].

devamı için tıklayın

Laboratuvardan Tabağınıza: Yapay Et

Yapılan bilimsel çalışmalarla laboratuvarda ‘yapay et’ üretildi. Üretim maliyetleri azaldıkça ve yapılan çalışmalarla birlikte faydaları da netleştikçe, yapay etin market raflarında yer alacak olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Laboratuvar Üretimi Etin Avantajları Yapay et üretimi, özellikle hayvan severlerin rahatsız olduğu hayvan zulmünü neredeyse sıfıra indirmektedir. Çevre Bilimi ve Teknolojisi ekipleri tarafından yapılan bir araştırma, laboratuvarda gerçekleşen üretimin, geleneksel et üretimiyle ortaya çıkan zararlı sera gazlarının atmosfere salınımını %96, arazi kullanımını %99 oranında azaltabileceğini göstermiştir [1]. Bu kazanılan yeşil alanlar, milli parklar olarak değerlendirilebilir.

devamı için tıklayın

Hindistancevizi Sütü Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Güney Doğu Asya’da bol miktarda yetişen hindistancevizi, lezzeti ve sayısız sağlık yararları ile ünlü bir besindir. Yan ürünlerinden biri olan hindistancevizi sütünün, dünyadaki en sağlıklı gıdalardan biri olduğu bilinmektedir. Tayland ve diğer Güneydoğu Asya mutfaklarında sıklıkla bu süte rastlanır. Ayrıca Hawaii, Hindistan ve bazı Güney Amerika ve Karayip ülkelerinde de popülerdir. Hindistancevizi Sütü Nasıl Elde Edilir? Hindistan cevizi sütü ile suyu sıkça karıştırılmaktadır. Suyu hindistancevizi içindeki sıvı iken, sütü meyvenin etli beyaz kısmından elde edilir [1]. Farklı yöntemlerle, farklı akışkanlıklara ve yağ miktarlarına sahip hindistancevizi sütü yapılabilmektedir. C vitamini, folat, selenyum ve diğer iz minerallerinin yanı sıra, magnezyum, bakır, demir için harika bir kaynaktır. Bununla birlikte, hindistancevizi sütü bazı doymuş yağlarca yüksektir, bu nedenle ölçülü olarak tüketilmesi gerekmektedir [2]. Bir bardak hindistancevizi sütü, epey iyi miktarda protein ve lif içermektedir. Bu da onun çok yönlü ve besleyici bir içecek olmasını sağlar. Hindistan cevizi sütü; laktoz, soya, yemiş ürünleri veya tahıllardan arınmış olduğu için, süt ve diğer tahıl bazlı sütlere alerjisi olan herkes için iyi bir seçenektir. Ayrıca, veganlar ve bitki temelli beslenenler için sağlıklı bir seçenektir [3]. Hindistancevizi sütü, sağlık için faydalı olan ürünlerde klasik olarak rastladığımız kötü tat-koku yerine sahip kremamsı dokusu ve hafif doğal tatlılığıyla tüketimini kolay hale getirmektedir.

devamı için tıklayın

Üzerine Çekilen İlgiyi Fazlasıyla Hak Eden Arı Poleni

Bal arıları, bitkilerden polenleri toplayıp arı kovanına koloni için yiyecek olarak taşıyıp depolarlar. Arı poleni ise; bu toplanan çiçek poleni, nektar, bal, balmumu, arı sindirim enzimleri ve salgılarının bir karışımıdır [1]. Son zamanlarda arı poleni sağlıkçıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Çünkü besinler, aminoasitler, vitaminler, lipitler ve 250’den fazla aktif madde içerir [2]. Bunlar, insan vücudunun gelişmesi için gerekli olan besin maddelerinden neredeyse tümünü kapsamaktadır. Hacimce küçük olmasının aksine besin maddeleriyle dolu olması; yumurta, et gibi diğer hayvansal gıdalarla kıyaslandığında, aynı miktarlardaki arı poleninin çok daha fazla protein ve aminoasit içermesi onu süper gıdalardan biri haline getirmiştir. Tüm bu sebeplerden ötürü arı poleni, Alman Federal Kurulu tarafından resmi bir ilaç olarak kabul edilmiştir [3].

devamı için tıklayın

ALOE VERA

Güzellik ürünleri reklamlarında, sürekli “içeriğindeki aloe vera sayesinde” yada “aloe veralı ürün” diye çok fazla bu replikler geçer. Peki aloe veranın güzelliğimize yardım etmek dışında başka özellikleri de var mıdır ? İnsan sağlığına etki eder mi ? İçeriğinde neler bulunur ? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım. Aloe vera, insanlık için birçok kullanımı olan bitki türlerinden biridir. Alternatif bir ilaç olarak ve aynı zamanda kozmetik bir ürün olarak yıllardır yaygın olarak kullanılmaktadır. Gençleştirici, yatıştırıcı ve iyileştirici özellikleri nedeniyle, peptik ülser, sindirim problemleri, cilt tahrişi ve çeşitli cilt lezyonları gibi çeşitli tıbbi rahatsızlıklarda kullanılmıştır. Ayrıca apthous ülser, diş eti iltihabı ve periodontitis gibi ağız problemlerinde ve çeşitli mantar ve viral hastalıklarda faydalı olduğu bulunmuştur [1].

devamı için tıklayın

ELMANIN YARARLARI

Elma yılın on iki ayında dört mevsiminde de bulunur. Yeşili, kırmızısı, sarısı, tatlısı, ekşisi hem görüntü olarak hem de tat olarak insanlara cazip gelmektedir. Kışın hasta olduğumuzda ıhlamurla kabuğunu kaynattığımız, diyet yaparken canımız tatlı istediğinde yediğimiz fonksiyonel bir meyve olan elamanın sağlığa birçok yararı vardır. Şimdi bu fonksiyonel meyveye bir de biz yakından bakalım. Elma engin bir antioksidan fitokimyasal kaynağıdır Elmalar, dünyadaki en eski ve popüler meyvelerdendir. Çin şu anda dünyanın en büyük elma üreticisidir. Elmalar çoğunlukla taze tüketilirken, içecek, reçel, jöle ve diğer yiyecek formlarında işlenir. Elmada da bolca bulunan polifenoller biyoaktif antioksidan bileşiklerdir. Yapılan çalışmalar, meyve ve sebzelerde yüksek bir diyetin kardiyovasküler hastalık ve kanser gibi kronik hastalık riskini azaltabileceğini ve meyve ve sebzelerdeki fenolikler, flavonoidler ve karotenoidler de dahil olmak üzere fitokimyasalların kronik hastalık riskinin azaltılmasında önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Elmalar, yaygın olarak tüketilen, zengin bir fitokimyasal kaynağıdır ve çeşitli çalışmalar, elma tüketimini bazı kanser, kardiyovasküler hastalık, astım ve diyabet riskinin azalmasıyla ilişkilendirmiştir. Laboratuvarda elmaların çok güçlü antioksidan aktiviteye sahip olduğu, kanser hücrelerinde etkili olduğu, lipit oksidasyonunu azalttığı ve kolesterolü düşürdüğü bulundu. Elmanın fitokimyasal bileşimi, farklı elmalar arasında büyük farklılıklar gösterir ve ayrıca meyvenin olgunlaşması ve olgunlaşması sırasında fitokimyasallarda küçük değişiklikler olur. Depolamanın elma fitokimyasalları üzerinde etkisi çok azdır veya hiç etkisi yoktur, ancak işlem, elma fitokimyasallarını büyük ölçüde etkileyebilir [1, 2].

devamı için tıklayın

Sağlıklı Alışkanlıklar ve Mutlu Bir Yaşam

Bunları Günlük Rutininize Ekleyerek Daha Mutlu Olmanız Mümkün Mutluluk herkes için farklı bir şeyle tanımlanabilir; arkadaşlarınızla geçirdiğiniz güzel vakit, hayallerinizi gerçekleştirmek veya kendinizi olduğunuz gibi kabul etmek size mutluluğu ifade edebilir. Gerçek şu ki, mutluluktan kastınız ne olursa olsun daha memnun ve hoşnut bir hayat sürmeniz mümkün. Alışkanlıklar Önemlidir Kötü alışkanlıkların hayatınıza olan etkilerini ve nasıl yer etmiş olduklarını en çok da onlardan vazgeçmeye çalıştığınızda anlarsınız. Aynı şekilde iyi alışkanlıklarınız da hayatınıza yerleşmiştir. Peki neden bu olumlu alışkanlıkları edinmek rutininizin bir parçası olmasın?

devamı için tıklayın

Trend Alarmı: Soya Sütü!

Kahvenizi soya fasulyeli alır mıydınız? Daha doğru bir ifadeyle soracak olursak, soya fasulyesinden süzülerek elde edilmiş olan sütü, günlük diyetinize eklemeye hazır mısınız? Soya sütü, özellikle popüler kültürün de etkisiyle, son zamanlarda adını çok daha sık duymaya başladığımız, bitkisel bir protein kaynağıdır. Süt ürünlerine alerjiniz varsa veya genel olarak inek sütünün tadından hoşlanmıyorsanız, benzer bir alternatif olarak soya sütüne yönelebilirsiniz. Soya Sütü Nasıl Elde Edilir? Soya sütü; bezelye ailesi üyesi bir baklagil olan soya fasulyesinden özütlenen, yağsız bir süt ürünüdür. Soya sütü ve diğer soya ürünleri, Asya mutfağının geleneksel hammaddesidir. Soya ürünleri, protein içeriği yüksek olduğu için et içeren ve vejetaryen olmayan yemeklerin yerini alabilirler. Bu da onları, vegan ve vejetaryen diyetleri takip eden insanların arasında popüler hale getirmektedir.

devamı için tıklayın

Diyabet Hastalığı Nedir?

Diyabet Hastalığı Neredeyse her evden bir kişiye diyabet tanısı konulmuştur yada diyabet diyabetten bir şekilde şüphelenilmiştir. Değişen yaşam ve çevre koşullarıyla birlikte hem Tip 1 ve Tip 2’nin hem de gebelik diyabetinin arttığı görülmektedir. Peki diyabet nedir ? Diyabet tedavi edilmez ise neler başka neler olur ? Diyabetin nedenleri nelerdir ? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım. Doktorlar tarafından diabetes mellitus olarak adlandırılan diyabet hastalığı, insülin üretimi yetersiz olduğu veya vücudun hücrelerinin insüline doğru tepki vermediği için kişinin yüksek kan glukozuna (kan şekeri) sahip olduğu metabolik hastalıkları açıklar. Kan şekeri yüksek olan hastalar tipik olarak poliüri yaşar (sık idrara çıkma), gittikçe susamış (polidipsi) ve acıkmış (poliphaji) olurlar [1].

devamı için tıklayın

Diyabette Beslenme

Tip 2 diyabetin beslenme ile arasındaki ilişki herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Peki Tip 2 Diyabet ile beslenmemizin arasındaki ilişki nedir ? Uygulanan çeşitli diyetlerin Tip 2 Diyabete bir faydası var mı ? Gelin bu soruların yanıtlarına birlikte bakalım. Diyabet, özellikle tip 2 diyabet, dünyadaki en hızlı büyüyen halk sağlığı sorunlarından biridir. Dünyadaki diyabet hastası sayısının önümüzdeki 25 yıl boyunca mevcut değerinden 190 milyondan 325 milyona yani iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Tüketilen yiyeceğin miktarı ve türü insan sağlığının temel belirleyicisidir. Diyet, diyabet dahil olmak üzere bir çok hastalık ile bağlantılı ana faktörlerden biridir. Sadece diyet, oral hipoglisemik ilaçlar ile diyet veya insülin ile diyet içeren yaklaşımlar diyabetin genel yönetiminin önemli bir yönünü oluşturur. Diyet yaşa, kiloya, mesleğe vb. bağlı olarak kişiselleştirilebilir [1].

devamı için tıklayın

Badem Sütünün Şaşırtıcı Sağlık Faydaları

Badem sütü, son zamanlarda popüler hale gelmiş, sağlıklı bir süt alternatifidir. Kilo alma korkusu olmadan dondurma yediğinizi düşünün. Rüya gibi geliyor ancak gerçek. Badem sütü, diğer süt formlarının aksine inanılmaz derecede düşük kalori miktarına sahiptir. Kilo vermeyi desteklemenin yanısıra; kalp, cilt, beyin ve iskelet sistemi sağlığını da desteklemektedir [1]. Cildiniz vücudunuzdaki en büyük organdır. Sizi sararak sayısız hastalıklardan korur. Bu nedenle cildin iyi durumda olduğundan emin olmak gereklidir. Badem sütü, zengin E vitamini kaynağıdır ve cildinizi güneşin zararlarına karşı korumakla kalmaz, onun sağlığını da düzenleyen bir antioksidandır [2]. E vitamini göz sağlığınızı da artırabilir. Araştırmalar, bu antioksidanın oksidatif stres ile nasıl mücadele ettiğini ve katarakt gibi ciddi göz hastalıklarını önlediğini göstermektedir [3]. Marketlerden aldığınız paketlenmiş badem sütü içinde tatlandırıcılar gibi pek çok katkı maddesi bulunabilir. Ancak doğal ve saf badem sütü, az miktarda karbonhidrat ihtiva eder ve kan şekeri seviyelerinizde önemli derecede etkili olmaz. Bu nedenle, diyabet riski altında olan kişiler için iyi bir alternatif olmaktadır [4].

devamı için tıklayın

Yabanmersininin Bilimsel Olarak Kanıtlanmış Sağlık Faydaları

Yaban mersini, bilimsel adıyla Vaccinium myrtillus; mavi renkte, yenilebilir bir çalı meyvesidir. Sadece tatlılarımıza renk katmakla kalmaz, aynı zamanda lezzetli ve sağlığınız için de harika bir atıştırmalıktır. İlkbahar ve yaz ayları taze yaban mersini tüketmek için ideal dönemlerdir. Meyveleri küçük boyutlarına rağmen güçlü sağlık faydalarına sahip olan antioksidanlar ve bitkisel besinler ile doludurlar. Düzenli olarak tüketildiğinde kalp hastalıkları, kanser hastalıkları, beyin yaşlanması ve daha birçok rahatsızlıktan korunmada yardımcı olurlar. Yaban Mersininin Zengin Besin İçeriği Yaban mersini, hücrelerin zarar görmemesini engelleyen ve demir emilimine yardımcı olan mükemmel bir C vitamini kaynağıdır. Ayrıca, şekerin kan dolaşımına karışma hızını yavaşlatan ve sindirim sistemine destek olan çözünebilen lifleri içerir. Kalorisi düşüktür, 150 gramıyla yaklaşık 3,6 gram lif temin eder, bu da günlük lif ihtiyacınızın yüzde 14’ünü sadece bir porsiyonla karşılamış olur. Meyveye rengini vermekten sorumlu olan ellagik asit ve antosiyanidinler gibi doğal fitokimyasallar bakımından oldukça zengindir [1]. Bu fitokimyasallar, vücudu pek çok hastalığa karşı korumaya yardımcı olan antioksidan etkilerinden dolayı uzun süredir araştırmacıların dikkatini çekmektedir.

devamı için tıklayın

KARAHİNDİBA Sağlığa Etkileri

Çiçekler açtı. Açan çiçeklerden biri de karahindibalar. Karahindiba tohumlarını alıp üflmek için yada güzel sarı çiçeklerini toplamaya başladık. Peki bu sıkça gördüğümüz bitkinin sağlığımıza bir yararı var mı yada sadece estetik bir bitki mi? Gelin birlikte bu sorunun cevabına yakından bakalım. Karahindiba (Taraxacum officinale), Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika ve Asya’da doğal olarak yetişen tanınmış bir tıbbi bitkidir. Karahindiba çeşitli besleyici ve biyolojik olarak aktif madde kaynağıdır. Kök ve yaprakları vitamin (A, K, C ve B kompleksi), mineraller (kalsiyum, magnezyum, potasyum, çinko ve demir), mikro besinler, lif, lesitin ve kolin içerir. Bitkinin çeşitli kısımları, bitkisel bir ilaç olarak uzun bir kullanım geçmişine sahiptir; Bu bitkinin kökleri ilk olarak sindirimi arttırmak için düşünülür. Ayrıca, kökler genellikle safra üretimini uyarması, toksinleri uzaklaştırmaya ve hidrasyon ile elektrolit dengesini yeniden kurmaya yardımcı olması nedeniyle karaciğeri desteklediği söylenebilir. Karahindiba yaprakları, sindirim uyarıcı ve idrar söktürücü olarak başarıyla kullanılabilir [1].

devamı için tıklayın

Kolajence Zengin Besinler ve İçerikleri

Tüm hayvanlarda birincil yapısal madde olarak bulunan kolajen, memelilerde yani bizde de bol miktarda mevcut olan proteinlerden biridir. Son yıllarda tıbbi özelliklerinden dolayı hakkında yapılan araştırmalar artmış ve bu önemli bileşiği çoğumuzun yeterli miktarlarda alamıyor olduğu ortaya çıkmıştır. Kolajen; cildimizdeki bağ dokusunun, kemiklerin, kasların, kıkırdakların, tendonların, kan damarlarının ve bağırsakların ana bileşenidir [1]. Kısacası kolajen, iskelet ve iç organlarımızı yerinde tutmak için vücudumuzun sürekli olarak ürettiği tutkal benzeri bir madde gibi davranır. Pek çok kolajen tipi vardır ancak vücudumuz esas olarak tip 1, 2 ve 3 kolajenden oluşmaktadır [2].

devamı için tıklayın

Defne Yaprağı ve Yağının Sağlığa Yararları

Tazeleyici, tatlı, enerji verici, kokusuyla bilinen defne yaprağı, eski zamanlardan beri mutfaklarda popüler olan, sofralarda yemekleri süsleyen bir bitkidir. “Lauraceae” ailesine ait olan defnenin latince adı “Laurus nobilis” olarak bilinir. Orijininin Asya bölgesi olduğuna inanılmakla birlikte Akdeniz bölgesinde de yayılış göstermiştir. Masallara bile konu olmuş defne yaprakları uzun ve asil bir geçmişe sahiptir. Eski Romalılar ve Yunanlılar, büyük ve başarılı insanları taçlandırmak için gerçek defne yapraklarından taç yaparlarmış [1]. Sağlık faydalarından dolayı her dönem kıymeti bilinmiş bir bitkidir; idrar söktürücü veya terletici gibi bir çok farklı fonksiyonuyla tarih boyunca kullanılmıştır. Peki bu kullanımların bilimsel çalışmalarda ölçülebilir bir karşılığı ve bilimsel olarak defne yaprağının kullanım alanları mevcut mudur, gelin beraber bakalım.

devamı için tıklayın

DİYET ve AKCİĞER SAĞLIĞI

Sigara, nargile ve benzeri ürünler tüketmeyerek, düzenli egzersiz yaparak akciğerlerimizi koruyoruz. Peki bu yaptıklarımızı diyetimizle destekliyor muyuz? Peki akciğer sağlığımızı desteklemek için neler tüketmeliyiz ? Nasıl bir diyet uygulamalıyız ? Gelin bu soruların cevabını birlikte arayalım. Diyet Akciğer Sağlığına Önemli Bir Katkıda Bulunabilir Vitaminler, mineraller, antioksidan bileşenler, yağ asitleri, probiyotikler ve prebiyotik tüketimi ve spesifik diyet düzenlerine bağlılık, solunum yolu hastalıklarının gelişimi ile ilişkilendirilmiştir [1]. Çeşitli diyet düzenleri solunum yolu hastalığı riskine bağlanmıştır. Akdeniz diyetinin, epidemiyolojik çalışmalarda alerjik solunum hastalıklarına karşı koruyucu etkileri olduğu bulunmuştur. Bu diyet kalıbı, minimal işlenmiş bitkisel gıdaların bol tüketimi; meyve, sebzeler, ekmekler, tahıllar, baklagiller, kuruyemişler ve tohumlar, düşük-orta dereceli süt ürünleri, balık, kümes hayvanları ve şarap tüketimi ile düşük kırmızı et tüketimini içerir. Yüksek miktarda zeytinyağı tüketimi, düşük doymuş yağ içeren bir diyet sağlar. Çocuklarda, birçok çalışma Akdeniz diyetine bağlılığın alerjiler, hırıltılı soluma ve astım semptomları üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. İspanya’da yapılan bir araştırmada, hamilelik sırasında Akdeniz diyeti ağırlıklı beslenmenin, çocuklarda mide rahatsızlıklarına karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir. Japonya’da yapılan bir çalışmada, Akdeniz diyetine uyma ve astım kontrolü arasında güçlü bir ilişki olduğunu bildirmesine rağmen, yetişkinlerde bu diyet düzenini destekleyecek daha az kanıt vardır [2].

devamı için tıklayın

Kraliçelere Layık Süt: Arı Sütü

Kraliçe arılar şaşırtıcı bir şekilde işçi arılarla aynı genetik yapıdadırlar. Fakat, küçük larva hallerinden ölecekleri güne kadar farklı bir diyetle beslenen bu arılar, işçi arılardan ayrılmış olurlar. Bu farklı yemek planı, kraliçe arının fizyolojisinin ve davranışlarının işçi arılardan tamamen farklı şekilde gelişmesine neden olur. Bu mucizevi besinin adı ise arı sütüdür. Arı sütü; bal arıları tarafından kraliçe arıları yetiştirmek için üretilen, kremamsı beyaz bir maddedir. İçeriğinde yaklaşık %60-%70 su, %12-%15 protein, %10-%16 şeker, yağ, vitamin, tuz ve amino asit bulunur. Arı sütünün içeriği coğrafyaya ve iklime bağlı olarak değişir [1]. Adıyla bile dikkat çekici olan, merak uyandıran bu ürün gerçekten dikkate değer midir?

devamı için tıklayın

KARACİĞER: Vücudumuzun Fabrikası

En hayati organlarımızdan bir tanesi karaciğerdir. Peki bu hayati organı koruyor ve kolluyor muyuz? Eğer bunları yapıyorsak nasıl yapıyoruz? İçtiğimiz detoks sularının karaciğere bir faydası var mı ve karaciğer detoks için hayati bir organ mı? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım. Karaciğer Fonksiyonları Nelerdir? Karaciğer, karın boşluğunun sağ üst kısmında, diyaframın altında ve midenin, sağ böbreğin ve bağırsakların üzerinde bulunur. Kara kırmızımsı-kahverengi bir organ olan karaciğerin birçok işlevi vardır. Karaciğer kandaki çoğu kimyasal seviyeyi düzenler ve safra denilen bir ürün salgılar. Safra, yağları parçalamaya, daha fazla sindirim ve emilim için hazırlamaya yardımcı olur. Mideden ve bağırsaklardan çıkan kanın tamamı karaciğerden geçer. Karaciğer bu kanı işler ve parçalar, dengeler ve vücudun kullanması için besin maddeleri oluşturur. Ayrıca kandaki ilaçları vücudun kullanımı için daha kolay formlara dönüştürür. Karaciğer ile birçok hayati fonksiyon tanımlanmıştır [1].

devamı için tıklayın

NANE

Nane, her mutfakta bulunan ve yaygın kullanılan bitkilerden biridir. Naneli sakız, naneli şeker, çorbamızdaki kuru nane, salatamızdaki nane, nane çayı, nane yağı… Mutfağımızdan eksik etmediğimiz bu keskin kokulu bitkinin sağlığımıza bir çok faydası vardır. Gelin bu faydalara birlikte bakalım. Nane, farklı iklimlere sahip çoğu ülkede yetişen tanınmış bir doğal bitkidir. Nane hem kıvırcık nane (Mentha spicata) hem de su nanesi (Mentha aquatica) ‘nın bir melezidir. Nane bitkisi, 40’tan fazla farklı kimyasal bileşik (mentol, menthone ve mentil asetat dahil) içerir ve tüketim güvenliği çalışmalarca kanıtlanmıştır [1]. Nane cinsinin üyeleri, lezzet, koku ve ilaç endüstrileri tarafından kullanılan, büyük ekonomik öneme sahip uçucu yağları ile karakterize edilir. Bu bitki, halk ilaçları ve geleneksel tıpta, antitümör ve antimikrobiyal özellikleri, kemopreventif (kimyasalların zararalı etkilerini önleyici) potansiyeli, böbrek hareketleri, antialerjenik etkileri ve ayrıca kramp, sindirim şikâyetleri, mide bulantısını azaltmak için, sindirim bozuklukları, ishal ve sinir sistemi eylemlerinin tedavisi için yaygın olarak kullanılmaktadır. Nane preparatları arasında yapraklar, yaprak özleri ve su bulunur, bununla birlikte bitki, temel olarak taze çekilmiş yapraklardan damıtılarak elde edilen uçucu yağı için yetiştirilir [2].

devamı için tıklayın

Tarih Öncesi Zamanlardan Günümüze Şifa Kaynağı: Zeytin Yaprağı

Kutsal kitaplarda geçen yaratılış efsanelerinden mitolojik hikayelere kadar pek çok yere konu olmuş olan zeytinin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte, hatta zeytin ağacının ağaçların ilki olduğu düşünülmektedir. Eski çağlarda zeytin dalından yapılan taçlar olimpiyat kahramanlarını onurlandırmak için ve barışın sembolü olarak kullanılmış; zeytinyağı da sadelik, bereket ve saflığı temsil etmiştir. Zeytine yüklenen bu simgeler tesadüfi değildir. Zeytin ve zeytinyağı çok uzun zamandır sağlık faydalarıyla bilinmekle birlikte bu faydalı gruba zeytin yaprağı da eklenmiştir. Zeytin yaprağı tıbbi tedavi amacıyla ilk olarak Antik Mısır döneminde kullanılmış ve burada cennetin gücünün bir sembolü olarak kabul görmüştür. O zamandan beri zeytin yaprağının özü, bitkisel çayı ve tozu beslenme yoluyla tedavi olarak kullanılmıştır. Zeytin yaprağı, -zeytinyağının bilinen yararlarına benzer bir şekilde- antioksidan, yüksek tansiyonu düşürücü, iltihap önleyici ve hipoglisemik özelliklere sahip olan oleuropein gibi birçok aktif bileşik içerir [1]. Kurutulmuş zeytin yapraklarının %6 ile %9 unu oluşturan oleuropein’in konsantrasyonu arttıkça, antioksidan özellik de artar [2].

devamı için tıklayın

Greyfurt Esansiyel Yağının Faydaları

Greyfurt, bilimsel adı ile Citrus paradise, iyileştirici özellikleri ile yüzlerce yıldır dikkat çekmiş ekşi-tatlı tadıyla bilinen tropikal bir narenciye meyvesidir. Atalarımız onu boğaz ağrısı ve cilt lekelerinde antiseptik olarak kullanmışlardır. Yağ çözme ve selülit azaltma yetenekleri sayesinde diyet yapanların en yakın arkadaşı olarak da bilinmektedir. Greyfurt Yağının İçeriği ve Kullanım Alanları Diğer tüm narenciye meyveleri gibi, greyfurt esansiyel yağı da meyvenin kabuğu içinde bulunur ve sıkma yoluyla elde edilir. Tıbbi özelliklerinin birçoğu diğer narenciye meyvelerinin esansiyel yağları ile eşleşmektedir. Greyfurt esansiyel yağında en fazla bulunan bileşen, yüzde 88 ila 95 arasında değişen limonendir. Yağın alındığı greyfurt kabuğundaki limonenin, kanser önleyici özelliklere sahip olduğu bulunmuştur. Limonen portakal ve limon gibi diğer turunçgillerde de bulunabilir [1].

devamı için tıklayın

BÖBREK HASTALIKLARI

Böbreklerimiz vücudumuzun filtresi görevi gördüğünden işlevleri çok önemlidir. Ancak böbrek sorunları oldukça yaygınlaştı. Gelin şimdi böbrek hastalıklarına bir de biz yakından bakalım. Kronik Böbrek Hastalığı (KBH) İnatçı idrar anormallikleri, yapısal böbrek anormallikler veya bozulmuş boşaltım böbrek fonksiyonu ile tanımlanır. KBH olan hastaların çoğunluğu, yüksek kardiyovasküler hastalık ve ölüm riski altındadır. Son dönem böbrek hastalığına ilerleyenler için, böbrek nakli tedavisine sınırlı erişilebilirlik dünyanın birçok yerinde bir sorundur. KBH’nin gelişimi ve ilerlemesi için risk faktörleri arasında doğumda düşük böbrek hücresi (nefron) sayısını, ilerleyen yaşa bağlı böbrek hücresi kaybını ve toksik maruziyetlerin veya hastalıkların (örneğin obezite ve tip 2 diyabet) neden olduğu akut veya kronik böbrek hasarları yer alır. KBH olan hastaların yönetimi erken tespit veya önleme, altta yatan nedenin (mümkünse) ilerlemesini engellemeye ve devam eden böbrek hücresi kaybına katkıda bulunan ikincil işlemlere dikkat etmeye odaklanır. Kan basıncı kontrolü, kan basıncını ve sıvı dengesini düzenleyen hormonal sistemin (renin-anjiyotensin sistemi) baskılanması ve hastalığa özgü girişimler tedavinin temel taşlarıdır. Anemi, metabolik asidoz ve sekonder hiperparatiroidizm gibi KBH komplikasyonları kardiyovasküler sağlığı ve yaşam kalitesini ciddi oranda etkiler ve tedavi gerektirir [1].

devamı için tıklayın

Farklı Kullanımlarıyla: KİŞNİŞ

Kişnişi mutfaklarımızda baharat olarak çok fazla kullanıyoruz. Daha doğrusu dünya mutfaklarında kişniş bir baharat olarak çok fazla kullanılır. Peki baharat olarak kullandığımız kısım kişnişin neresidir? Kişnişin başka kısımları da kullanılabilir mi? Yapraklarının tadı ile tohumlarının tadı aynı mıdır? Sağlığa yararları var mıdır? Gelin bu soruların cevaplarına yakından bakalım ve mutfaklarımızdan eksik etmediğimiz yada bundan sonra eksik etmeyeceğimiz bu baharatı yakından tanıyalım. Kişniş (Coriandrum sativum L.) yıllık bir bitkidir ve en çok baharat amaçlı kullanılır. Bitki tohumları, yaprakları ve kökleri yenilebilir, ancak çok farklı tatları ve kullanımları vardır. Bitki hafif ve taze bir tada sahiptir. Kişniş bütün bitki olarak kullanılabilir ve yaprakların bozulabilen doğası nedeniyle işlenebilir ve olgunlaşmış meyvelerin (tohumların) farklı gıda preparatlarında lezzet verici madde olarak kullanılmasından önce lezzetini arttırmak için işlenebilir. Kişnişin çoğunlukla taze yaprakları ve olgun meyveleri mutfakta kullanılmaktadır. Kişniş yaprakları, turunçgil tonlarında, tohumlarından farklı bir tada sahiptir. Kişniş bitkisi zengin bir mikro besin ve besin elementleri deposudur. Ancak kişniş doymuş yağ oranı çok düşüktür, iyi miktarda a-tokoferol ve K vitamini kaynağı olan iyi miktarda linoleik asit içerir. Kişnişin tadı, önemli miktarda içerdiği linoleik ve furanokumarin (coriandrine ve dihidrokoriandrin) esansiyel yağlarından gelmektedir [1].

devamı için tıklayın

At Kuyruğu’nun Faydalarını ve Kullanımını Keşfedelim!

Halk arasında kırkkilit otu olarak da bilinen at kuyruğu bitkisinin saymakla bitmeyecek faydaları arasında bağışıklığı güçlendirme, ağrı kesici, antibakteriyel, antimikrobiyal, antioksidan etkilerin yanı sıra solunum problemlerini hafifletme etkisi de bulunmaktadır. Ayrıca cilt irritasyonunu yatıştırmaya, kemikleri korumaya, ağız sağlığını geliştirmeye, diyabet tedavisine ve saç bakımını desteklemeye yardımcı olur [1].

devamı için tıklayın

Bitkilerin Savunma Salkanları: FLAVONOİDLER

Bahar aylarının gelmesiyle birlikte her yerde renkli renkli çiçekler açmaya başlar. Ağaçlar çiçeklenir ve meyve vermeye başlar. Bitkilere ve meyvelere renk vermekten ve dış zararlılara karşı korumaktan sorumlu olan yapıların en önemli grubu flavonoidlerdir. Bu grubun bitkilere renk vermek dışında insan sağlığına çeşitli yararları vardır. Şimdi gelin flavonoidleri yakından tanıyalım. Flavonoid Nedir? Flavonoidler, hemen hemen tüm bitki kısımlarında, özellikle fotosentez yapan bitki hücrelerinde üretilen en yaygın bitkisel fenolik bileşik grubudur. Çiçekli bitkilerin önemli bir renklendiricisi olmakla birlikte çeşitli etkiler ile dış zararlılara karşı koruma sağlarlar. Flavonoidler, insan ve hayvan diyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Flavonoidler insanlar ve hayvanlar tarafından sentezlenemez. Flavonoller, yiyeceklerde en bol bulunan flavonoidlerdir. Yiyeceklerdeki flavonoidler genellikle renk ve tat ile vitamin ve enzimlerin korunmasından sorumludur [1].

devamı için tıklayın

Propolis: Bağışıklık Sisteminizi Doğal Yollarla Güçlendirin!

Bağışıklık sistemimizin zayıf olması kanser dahil birçok hastalığa karşı bizi savunmasız bırakıyor. Havaların sürekli değişmesi bir sıcak bir soğuk olması hastalıklara yakalanma şansımızı arttırır. Özellikle bir eve soğuk algınlığı girdi mi bütün aile üyelerini hasta etmeden evden çıkmaz. Özellikle son yıllarda artık soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklar ne yapılırsa yapılsın bir türlü atlatılamıyor.. Böyle durumlarda en doğalı ve belki de en etkili yöntem ise doğadan yardım almak. Hem herhangi bir büyük yan etkisi olmaması hem mutfaklarımızda hem de aktarlarda çok rahat bulunması bu ürünleri öne çıkarıyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar sayesinde her gün sağlığa yararlı bir yeni özelliğini öğrendiğimiz propolis ise bu doğal ürünlerden en öne çıkanı. Şimdi bu doğal ürünün bağışıklık sistemi üzerine etkilerine bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Geleneksel Çin Tıbbından Günümüze: Alıç Meyvesi

Gülgiller ailesinden olan alıç bitkisinin (Crataegus sp.) anayurdu henüz bilinmemekte olup, ülkemizde de yaklaşık 20 türü yetişmektedir. Alıç meyvelerinin rengi sarıdan kırmızı-koyu kırmızı veya siyaha kadar değişmektedir ve tatlı ekşi bir tada sahiptirler [1]. Yüzyıllar boyunca alıç meyvesi sindirim problemleri, kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon için bitkisel bir ilaç olarak kullanılmıştır. Hatta geleneksel Çin tıbbının da önemli bir parçasıdır. Kalp Dostu Alıç bitkisi sağlığa faydalı bileşiklerle doludur. Bu bileşiklerin kalp sağlığını arttırdığı gösterilmiştir. İçeriğindeki flavonoidler kan akışını iyileştirir, kan damarlarını hasarlara karşı koruma sağlar ve kan damarlarını genişletmeye yardımcı olur [2]. Alıç içerisinde bulunan diğer kimyasal besin ve bileşiklerden birkaçı ise; Quercetin, kolin, asetilkolin, klorojenik asit, B1 vitamini, B2 vitamini, C vitamini, kalsiyum, demir, fosfor [3].

devamı için tıklayın

Sindirim Sisteminize Destek Beslenme Önerileri

Gaz, şişkinlik, mide ekşimesi, bulantı, kabızlık veya ishal günlük hayatınızın bir parçasıysa, yalnız değilsiniz. Günümüz toplumunda bu acı ve rahatsızlık verici sorunlar günlük rutinimizin bir parçası haline gelmiştir. Bu sorunları paylaşıp çözüm bulmak yerine genelde bunlar hakkında konuşmamayı tercih ederiz. En sık karşılaşılan sindirim sistemi sorunları arasında ishal, kabızlık, huzursuz bağırsak sendromu (IBS), iltihaplı bağırsak hastalığı (IBD) ve mide ekşimesi yer almaktadır. Bunlar arasında sağlıksız yaşam tarzı, yetersiz beslenme, gıda hassasiyeti gibi etmenler bulunmaktadır. Buna neden olan pek çok sebep olduğu gibi, sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı pek çok yol da mevcuttur. Diyetinize Probiyotik Gıdalar İlave Edin Yoğurt, laktik asit bakterileri tarafından mayalanmış sütten elde edilir. İçeriğinde probiyotik olarak adlandırılan, sindirim sisteminizde yaşayan ve sindirim sisteminizi iyileştirerek bağırsaklarınızı sağlıklı tutan dost bakteriler içerir [1][2]. Probiyotikler bağırsaklarınızda doğal olarak bulunur ancak yoğurt gibi yiyeceklerle alımını artırmak sindirimi kolaylaştırabilir [3]. Probiyotikler şişkinlik, kabızlık, ishal gibi sindirim sorunlarına yardımcı olurken laktozun sindirimine de katkıda bulunduğu gösterilmiştir [4]. Marketlerde satılan yoğurtların hepsi probiyotik içermez, satın alırken ürünlerin içeriğine bakmak önemlidir.

devamı için tıklayın

Güçlü Bir Antioksidan Kaynağı: KAHVE

Kahvaltı yapar yapmaz kahveyi ocağa koyarız. Hatta millet olarak kahveye o kadar düşkünüz ki günlük bir öğünümüzü kahveden esinlenerek “kahve altı” yani kahvaltı koymuşuz. Sohbetlerimizin en büyük eşlikçisi yine kahvedir. Akşam yemeklerinden sonra çayımızdan önce yine mutlaka kahve içeriz. Günlük hayatımızın bir parçası olan kahvenin sağlığa yararları olduğunu biliyor muydunuz? Gelin şimdi hem günlük hayatımızın bir parçasını yakından tanıyalım hem de sağlığımıza yararlı etkilerine hep beraber bakalım. Kahve, Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, İspanya ve Norveç dahil olmak üzere birçok ülkede diyetteki bir numaralı antioksidan kaynağıdır. Kahve çekirdekleri fenolik antioksidan bileşikler içerir. İçeriğinde bulunan klorojenik asit, kahvenin en güçlü antioksidan bileşiklerinden biridir. Ayrıca kahvenin antioksidan aktivitesinin kavurma derecesine göre değiştiği görülmüştür. Orta kavrulmuş kahve için maksimum antioksidan aktivite ölçülmüştür [1].

devamı için tıklayın

Hoş Kokusunun Yanında Faydalarıyla : GÜL

Evimizde dekoratif olarak kullandığımız, merhemini, suyunu, yağını kullandığımız kokusuyla mest olduğumuz gülü örneğin gül çayı yada gül şerbeti olarak mutfaklarımızda da kullanırız. Sadece ısınmak yada ferahlamak için içtiğimiz güllü içeceklerin sağlığımıza birçok yararı bulunmaktadır. Gelin bu güzel çiçeğin yararlarına yakından bakalım. Tarihte Gül İnsanlık tarihi boyunca gül, sevgi, saflık, bağlılık, ilham, güzellik, zerafet, şefkat, maneviyat ve duygusallığın sembolü olmuştur. Orta Asya’dan çıktığı ve Çin, Hindistan, Pers, Asur, Mısır, Yunanistan ve Roma’nın eski tıbbi metinlerinde bahsedildiği düşünülmektedir. Gül, her zaman kültürleri estetik, ekonomik, tıbbi, dini ve manevi olarak etkilemiştir. Bu ilişkinin çoğu bilimsel olmayan halk geleneklerine ve hikayelerine dayanmaktadır. Ancak gülün duygusal bedenin yanı sıra fiziksel beden için de kanıtlanmış faydaları vardır. Gül çiçeklerinin güzellikleri ve kokularıyla ödüllendirildiği söylenir; taç yaprakları, yaprakları ve gül tohumu (tohumları içeren etli meyveler) reçel yapılmış, gıda ve ilaç sanayisinde kullanılmış, yağlar ve merhemler ise kozmetikte kullanılmıştır [1].

devamı için tıklayın

Stresi Gidermek İçin: Portakal Yağı

Portakal Esansiyel Yağı, Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tedavisi İçin İlaçsız Bir Alternatif Olabilir Afet olayları, kazalar, yakın olunan birinin kaybı gibi travmatik olayları tecrübe etmiş ya da bu olaylara şahit olmuşsunuzdur. Genellikle bu olayların üzerinizdeki etkisi zamanla azalır, hayatınız normal seyrinde devam eder. Ancak bazı kişiler yaşanan olayın üzerinden aylar yıllar geçse bile düzelemeyebilir, travmadan dolayı stres ve kaygı duymaya devam ederler. Bu stres, sanrılar ve kabuslar ile daha çekilmez hale gelebilir. Kişi konsantre olma, uyuma, rahatlama gibi basit eylemleri gerçekleştirmede zorluk yaşayabilir, buna travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) denir [1].

devamı için tıklayın

Kolesterolün Düşürülmesinde BERGAMOT

Bergamot reçeli, bergamotlu çay ülkemizde oldukça tüketilir. Her ne kadar bergamot meyvesi bulunması zor olan bir naranciye ürünü olsa da ülkemizde bergamotlu çay oldukça yaygındır. İçtiğimiz çaya hem tat katan bergamotun sağlığımıza yararlı etkileri vardır. Gelin bergamotu birlikte yakından tanıyalım. “Bergamot“, acı portakal ve limon melezi olarak tanımlanan Rutaceae ailesine ait bir bitkidir. Calabria bölgesinin (İtalya’nın güneyi) endemik bir bitkisidir. Bergamot meyvesi temel olarak parfüm, kozmetik, gıda ve şekerlemelerde kullanılan uçucu yağı eldesi için kullanılır. Bergamot uçucu yağının uygulamaları üzerine yapılan klinik araştırmalar, özellikle aromaterapi alanına odaklanmakta olup, kullanımının kaygı ve stresi azaltmak için yararlı olabileceğini göstermektedir [1].

devamı için tıklayın

Yeni Başlayanlar İçin Ketojenik Diyet: Nedir, Nasıl Yapılır, Sağlığa Faydalı mıdır?

Ketojenik diyet veya kısaca keto diyeti, düşük karbonhidratlı bir beslenme programı olması nedeniyle yağları daha etkili bir şekilde yakmanıza yardımcı olabilecek bir diyettir. Sağlığınıza iyi geldiği ve kilo vermede yardımı olduğu konusunda pek çok bilimsel kaynaklı çalışma bulunmaktadır [1][2][3]. Ketojenik diyet açlık yaşamadan etkili bir şekilde yağ yakmanıza yardımcı olduğu için hekimler tarafından da önerilmektedir. Yaklaşık Bir Asırdır Uygulanan Bir Yöntem Son yıllarda popülerliği artmış olmasına rağmen, ketojenik diyet sanıldığı gibi yeni bir trend değildir. Tıpta, özellikle çocuklarda, ilaca dirençli epilepsiyi tedavi etmek için neredeyse 100 yıldır kullanılmaktadır. 1970’lerde Dr. Atkins’in hastalarına kilo verdirmek için uyguladığı iki haftalık düşük karbonhidratlı sıkı ketojenik diyet ile popülerleşmeye başlamıştır.

devamı için tıklayın

Avokado Yağının Büyük İhtimalle Daha Önce Duymadığınız Sağlık Faydaları

Avokado meyvesinin etli kısmı sıkılarak elde edilen avokado yağı, sayısız kullanımın alanıyla harika bir besin maddesidir. Bazı insanlar avokado yağını esansiyel bir yağ olarak adlandırır, ancak yapısı ve elde edildiği etli meyve kısmından dolayı uçucu konsantre esansiyel bir yağ değildir. Mutfakta tüketilebilir olmasından, kişisel hijyen ve kozmetik alanlarda uygulanabilirliğine kadar geniş yelpazede bir kullanıma sahiptir. 1 yemek kaşığı avokado yağında: 124 kcal kalori 0 g karbonhidrat 14 g yağ 1.6 g doymuş 9.9 g tekli doymamış 1.9 g çoklu doymamış 134 mg Omega-3 1754 mg Omega-6 bulunur [1].

devamı için tıklayın

Bağışıklık Sistemini Destekleyen ve Sakinleştiren : PAPATYA ÇAYI

Papatya herkesin çok sevdiği çiçeklerden biridir. Hatta papatyadan o kadar çok etkilenilmiş ki; şarkılarda sevgiliden bahsederken ‘papatya’ olarak tanımlanmıştır. Özellikle son yıllarda, insanlar değişen yaşam koşulları ve yapılan diyet ve spor ile birlikte; günlük diyetine en az bir bardak bitki çayı eklemiştir. Genellikle seçilen bitki çaylarından biri de papatya çayıdır. Çok fazla tüketilmeye başlayan papatyanın sağlığımıza ne gibi bir faydasının olduğuna gelin hep beraber bakalım. Tarihte Papatya Kullanımı ve İçeriği Papatya insanlığın bildiği en eski şifalı bitkilerden biridir. Mısır firavunları dönemine dayanan bir geçmişi olan Papatya, bugün fitoterapide kullanılır ve şüphesiz gelecekte de kullanılmaya devam edilecektir (1). Papatya çayının yanı sıra papatya esansiyel yağları kozmetikte ve aromaterapide de yaygın olarak kullanılır (2). Papatya, Asteraceae veya Compositae familyasının bir üyesidir ve Chamomilla recutita, Matricaria chamomilla ve Chamaemelum nobile gibi çeşitli çeşitlerle temsil edilmektedir. Avrupa’da papatya çayı yaygın olarak tüketilmektedir. Papatya çayı, kurutulmuş çiçek başlarından demlenir. Ana bileşenler fenolik bileşikleri, özellikle de aponoenin flavonoidleri, kersetin, patuletin ve luteolini içerir. Uçucu yağın ana bileşikleri, chamazulen dahil olmak üzere terpenoidler alfa-bisabolol ve azulenlerdir (3).

devamı için tıklayın

Kısa Bir Ketojenik Diyet Rehberi: Sağlık Faydaları Nelerdir, Kimler Uygulayabilir?

Ketojenik diyet ile ilgili bir haberle karşılaşmadığımız, hakkında konuşulmayan bir gün geçmiyor gibi. Dolayısıyla hala tartışmalı ve fazlasıyla bilgi kirliliğine sahip bir konudur. Keto-diyet özetle yüksek yağlı düşük karbonhidratlı bir beslenme planı olduğundan vücudunuzun tercih ettiği enerji kaynağının yağ olmasını sağlayan bir beslenme şeklidir. Sanıldığının aksine et sevenlerin yönelebileceği yüksek proteinli bir diyet programı değildir. Çok düşük seviyede karbonhidrat, az miktarda protein ve büyük çoğunluğunun yağdan oluştuğu bu beslenme şeklinde tereyağı, fındık yağı, hindistancevizi yağı gibi sağlıklı yağlar odak noktasıdır. Bilimsel Çalışmalarla Kanıtlanmış Sağlık Faydaları Kilo Vermenize Yardımcı Olur: Açlık durumu diyet programlarının en can sıkıcı yan etkilerinden biridir. Birçok kişinin programı yarıda bırakması veya vazgeçmesinin sebebi budur. Ancak düşük karbonhidratlı diyetin temel getirilerinden biri iştahı azaltıyor olmasıdır. Çalışmalar, karbonhidrat tüketimini kesip protein ve yağa yönelen kişilerde kalori alımının azaldığını göstermiştir [1]. Kalori alımının azalmasıyla kilo kaybı da kaçınılmaz bir fayda olmaktadır. Yine çalışmalar gösteriyor ki düşük yağlı diyetlerin aksine düşük karbonhidratlı diyetler kilo vermeyi daha kolaylaştırmaktadır. Çünkü düşük karbonhidratlı diyetle birlikte aç kalmadan vücudunuzdan fazla suyu atmış ve insülin seviyelerinizi düşürmüş olursunuz [2][3][4][5].

devamı için tıklayın

Sağlıklı Saçlar İçin Önemli Bir Yapıtaşı: Keratin

Keratin; saçınızı, cildinizin dış katmanını ve tırnaklarınızı oluşturan sert bir protein türüdür. Ayrıca iç organlarınızda ve salgı bezlerinizde de bulunabilmektedir. Keratin, vücudunuzun ürettiği diğer hücrelere göre dış darbelere daha dayanıklı, çizilmeye veya yırtılmaya daha az eğilimli, koruyucu bir proteindir. Keratin eksikliği saç dökülmesine, cildin sarkmasına ve tırnakların kırılmasına neden olabilir. Bu nedenle vücudunuzda keratini arttırmak; kırılgan tırnaklara veya kırık güçsüz saçlara daha fazla esneklik, güç ve parlaklık kazandırmaya yardımcı olabilir [1]. Keratin seviyeleri stres, kötü beslenme, UV radyasyonu ve diğer faktörler nedeniyle düşebilir. Saçınıza sık sık ısıl işlem uygulamak, saç düzleştirici kullanmak saçınızdaki keratin liflerinin yapısını değiştirebilir ve zarar verebilir [2]. Keratin içeren ve keratin üretimini destekleyen besinler açısından zengin bir diyet ile keratin ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.

devamı için tıklayın

Kokusuyla Büyüleyen YASEMİN

Yasemin ilk önce sadece bahçelerimizdeydi yada parfümlerimizin içinde kokusu vardı. Sonra bu güzel çiçeğin yağını kullanmaya başladık. Daha sonra bu güzel kokulu ve estetik bitkiyi çay olarak mutfaklarımıza almaya başladık. Özellikle son zamanlarda yasemin çayı olarak tüketmeye başladık. Yavaş yavaş mutfaklarımıza çay olarak girmeye başlayan bu güzel kokulu estetik çiçeğe gelin birlikte yakından tanıyalım. Oleaceae familyasına ait yasemin çiçeği 200’den fazla türe sahip olan dünya genelinde ılıman yerlerde yetiştirilmektedir. Yasemin ağacı, Afrika, Avustralya ve Güneydoğu Asya gibi tropikal ülkelerden alınmıştır. Şu anda, Yasemin ağaçları tüm dünyada yetişmektedir. Güzelliğin, derin şefkatin, mutluluğun ve zerafetin simgesi olarak kabul edilir. Birçok ülkenin ulusal çiçeğidir. Büyüleyici kokusundan dolayı parfüm endüstrisinde yaygın olarak kullanılır. Yasemin aromasının hayati bileşeni, fitokimyasalların ve alkollü bileşiklerin birleşmesinden kaynaklanmaktadır [1].

devamı için tıklayın

Mürdüm Eriği

Erik, tarihin en eski zamanlarında insanlar tarafından yetiştirilmiş ilk meyvelerden biri olabilir. Neolitik dönem arkeolojik yaşam alanlarında zeytin, üzüm ve incir ile beraber erik kalıntıları da bulunmuştur. Erik hakkında bilinen en eski veriler M.Ö 470 yıllardaki Çin tarihine dayanmaktadır. Avrupa’da erik yetiştiriciliğinin ise 2000 yıl öncesine dayandığı düşünülmektedir. Antik Roma döneminde 300 çeşit erik tanımlanmıştır [1]. Ülkemizde can erik olarak bilinen yeşil erik popülerken mürdüm eriği de yaygın olarak yetiştirilmektedir. Mürdüm eriği diğer erik türlerinin gölgesinde kalmış olsa da; taze olarak meyvesi yenebileceği gibi, harika rengiyle tatlılarınıza lezzet ve hoş görüntü katmakta kullanabileceğiniz veya reçel, marmelat, meyve kurusu olarak tüketebileceğiniz tatlı bir meyvedir. B2 ve C Vitaminleri Bakımından Zengin Mürdüm eriği yüksek şeker içeriğinin yanı sıra, C ve B2 (riboflavin) vitamini ile diyet liflerince zengin ve ayrıca önemli miktarda potasyum, fosfor, bakır, magnezyum gibi mineraller içermektedir. Bunların yanı sıra mürdüm eriğinde harika antioksidan bileşikler bulunmaktadır [2]. Mevsimsel beslenmenin önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Yazın sonlarına doğru lezzetinin üst noktalarına ulaşan bu meyveyi tüketmenin faydalarına gelin hep beraber bakalım:

devamı için tıklayın

Son Zamanların En Popülerlerinden Bir Çok Faydasıyla “Avokado”

Avokado; tostları, smoothieleri, hatta puding tarifleri ile son zamanlarda popülerliği epey yükselmiş, kremsi yapıda ve yeşil renkte olan bir meyvedir. Avokadoların meyve olduğunu öğrenmek sizi şaşırtabilir, yer yer tüketilme şekline göre sebze olarak düşünülebilmektedir. Ancak avokado, etli gövdesi, büyük tek tohum içermesi ve bir ağacın ürünü olması nedeniyle botanikçiler tarafından bir meyve olarak kabul edilmektedir [1]. Bu popülerliğinin yanı sıra bilinmeyen pek çok sağlık yararına ve zengin besin içeriğine sahiptir. Vitaminler, Lifler, Sağlıklı Yağlar ve Daha Fazlası Bir Arada Avokadolar “süper gıda” olarak kabul edilir ve çeşitli besinler, lifler, vitaminler (K, C, B, E vitamini), potasyum, folat ve mineraller bakımından zengindir. Ayrıca sağlıklı olduğunu bildiğimiz tekli doymamış yağ asidi kaynağıdır. Bir porsiyon (yaklaşık 100 gram) avokadoda 160 kalori, 2 gram protein ve 15 gram kalp dostu yağ bulunur [2] Bu yağın üçte ikisi tekli doymamış yağlardır ve içeriğindeki meyve şekeri (früktoz) çok düşüktür. Avokado en önemli olarak, fitosteroller, karotenoidler ve flavonoidler gibi bağışıklık sistemini güçlendirici eşsiz organik bileşikleri içerir. Kolesterol ve sodyum içermez [2].

devamı için tıklayın

RESVERATROL ’ÜN HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ

Üzüm ülkemizde çokça tüketilen, pekmezi, pestili, şerbeti yapılan bir meyvedir. Tazesinin bulunduğu aylarda tazesini yediğimiz kurusunun bulunduğu aylarda kurusunu yediğimiz bu meyvenin yapısında bulunan “resveratrol” sayesinde sağlığa birçok yararlı etkisi vardır. Şimdi “resveratrol”ü yakından hep birlikte tanıyalım ve sağlığımıza ne gibi yararları varmış birlikte öğrenelim. Resveratrol nelerde bulunur? Resveratrol ilk olarak esas olarak Japonya ve Çin’de bulunan Polygonum cuspidatum‘un kurutulmuş köklerinden, temel etken madde olarak tanımlanmıştır. Polygonum özü, mantar enfeksiyonu, çeşitli cilt iltihapları, karaciğer hastalığı ve kardiyovasküler hastalığı tedavi etmek için Japon ve Çin geleneksel tıbbında kullanılmıştır. Üzüm kabuğu resveratrolün ana kaynağıdır. Üzümlerin yanı sıra resveratrol, yaban mersini, dut, keklik, yerfıstığı gibi çeşitli meyvelerde ve karaca otu, çam ağacı, mısır zambağı, okaliptüs, ladin vs. da dahil olmak üzere çok çeşitli bitkilerde bulunur [1]. Resveratrol, enfeksiyon, stres, yaralanma, bakteri veya mantar enfeksiyonları ve UV ışınlarına cevap olarak 70’den fazla bitki türü tarafından sentezlenir. Bu molekülün bitkilerde sentezi, flavonoidlerinkine benzer bir işlemde fenilpropanoid yolunda resveratrol sentaz ile katalize edilir. Resveratrol ilk olarak 1939’da bir Japon araştırmacı olan Takaoka tarafından beyaz helleborustan izole edilmiştir [2].

devamı için tıklayın

Meme Kanserinden Korunmada Kudret Narı Yardımcınız Olabilir

Kanser hastalığı, dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de gittikçe büyüyen ciddi bir sağlık sorunudur. Meme kanseri ise kadınlarda en sık görülen kanser tipi olduğundan birçok ülkede kanser kaynaklı ölümlerin başlıca sebeplerindendir [1]. Bu nedenlerden ötürü, kanser tedavisinde etkin bir yol bulabilmek daha da önem kazanmıştır. Hastalığı engelleme ya da tedavisine yönelik pek çok yöntem bulunmakta, ancak bu yöntemler yetersiz kalmakta ve geliştirilmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda, fonksiyonel bir gıda olan kudret narının etkinliği araştırılmış; anti-diyabetik, anti-viral, yara iyileştirici özelliklerinin yanında anti-kanserojen özelliklerinin de geniş bir alanda kullanılabileceği tespit edilmiştir [2].

devamı için tıklayın

Bağışıklıkta önemli bir mikro besin: ÇİNKO

1.Çinko, adını mutlaka bir şekilde duyduğumuz bir elementtir. Bu adını mutlaka duyduğumuz eser element nedir, hangi besinlerde bulunur, eksikliğinde neler olur, bağışıklık sistemine bir etkisi var mıdır, ve en önemlisi aknelerimiz için faydalı mıdır sorularına gelin birlikte bakalım. Çinko en önemli eser elementlerden biridir Çinko (Zn) her yerde bulunan bir eser elementtir. Vücuttaki en önemli eser elementlerden biridir ve mikroorganizmaların, bitkilerin ve hayvanların büyümesi ve gelişmesi için vazgeçilmezdir. Tüm vücut dokularında ve salgılarında göreceli olarak yüksek konsantrasyonlarda bulunur, ancak tüm vücuttaki çinkonun % 85’i kas ve kemiklerde, % 11’i cilt, karaciğer, prostat ve gözün bölümlerinde yüksek konsantrasyonlarda, ve kalan diğer tüm dokularda bulunur. Yetişkin vücudundaki ortalama Zn miktarı yaklaşık 1.4-2.3 g’dir. Demirden sonra canlı organizmalarda en bol bulunan ikinci geçiş metali iyonudur. Çinko, 300’den fazla enzimin çalışmasına etkili olan tek metaldir [1].

devamı için tıklayın

Çocuklarınızı Mevsim Geçişinin Etkilerinden Nasıl Koruyabilirsiniz?

Yılın bu zamanları çocukların hem mevsim değişikliklerine hem de okul ortamına alışmaya çalışırken sık sık hastalandıkları zamanlardır. Hastalıklarla savaşabilmek için iyi bir bağışıklık sistemi gereklidir. Yetişkinlere kıyasla henüz gelişmemiş bağışıklık sistemine sahip olan çocuklarda bu geçiş dönemleri daha zorlayıcı olmaktadır. Bu nedenle daha çok dikkat ve desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Sağlıksız alışkanlıklardan uzaklaşıp sağlıklı alışkanlıklar edinilerek, beslenme ve uyku düzenine özen gösterilerek bağışıklık sistemini güçlendirmek mümkündür [1]. İşte çocukların bağışıklığını güçlendirmek için birkaç ipucu: Uykuları Konusunda Daha Hassas Olun Yetişkinlerde yapılan çalışmalarda, uyku yoksunluğunun mikroplara ve kanser hücrelerine saldıran, bağışıklık sisteminin silahları olan doğal öldürücü hücrelerin (NK cells)sayısını azaltarak kişiyi hastalıklara daha duyarlı hale getirdiği bilinmektedir [2]. Uzmanlara göre aynı durum çocuklar için de geçerlidir [3][4]. Gece uykularının yanı sıra gündüz uykularını da yeterince almış olmaları gelişimleri açısından fazlasıyla önem arz etmektedir.

devamı için tıklayın

Beslenme – Mesane Sağlığı İlişkisi Hakkında Bilinmeyenler

Karın bölgesinde bulunan mesane, balona benzeri bir yapıda, içi boş ve idrar depolayan bir organdır. Böbrekler, üreter ve üretrayı (idrar yolu) da içeren idrar yolu sisteminin içerisinde bulunan mesane; basitçe beslenme sonrasında vücut ihtiyacı olan maddeleri aldıktan sonra geriye kalan artık sıvıların depolandığı yerdir. Mesane sorunları yaşayan kişilerin iş ve sosyal yaşamlarında ortamdan kaçınmadan odaklanamamaya kadar pek çok problemle karşılaştıkları bilinmektedir. Sistit, idrar tutma kontrolünün azalması, aşırı aktif mesane sendromu, mesane kanseri gibi rahatsızlıklar bunlardan birkaçıdır. Alabama Üroloji Merkezi’nden Dr. Rupro Kitchens yetişkin kadınların %40’ının, erkeklerin ise %25’inin aşırı aktif mesane sendromuna sahip olduğunu belirtmiştir. Tuvaleti sürekli olarak kullanma isteği, bireylerin evlerinden ayrılıp günlük aktivitelerini gerçekleştirmelerine engel olmakta, uzun vadede depresyon gibi ruhsal sağlık problemlerine de neden olmaktadır [1]. Sorunlarınız olsa dahi hakkında konuşmadığınız mesanenizin sağlığı düşündüğünüzden çok daha fazla önemli ve diyetinizle epeyce ilişkilidir. Beslenme şeklinin yanı sıra MS, Parkinson hastalığı, şeker hastalığı, kalp rahatsızlığı olan ve yaşı ilerlemiş bireylerde mesane sendromları görülebilmektedir [2][3][4][5].

devamı için tıklayın

Beslenme ile Yaşlanmanın Etkileri Azaltılabilir mi?

Yaş alırken yaşlanmanın etkilerini nasıl azaltabileceğimiz yüzyıllar sorulan, insanlığın tarihi kadar eski bir sorudur. İnsanlar genç görünmek, daha da önemlisi genç ve sağlıklı kalabilmek ister. Ancak doğal yaşlanma süreci ve günlük hayatın yoğunluğunda kişiler kendilerine zaman ayıramamaktadırlar. İç güzelliğinizin dışa vuruyor olması altı boş olan bir söylem değildir. Dıştan yapılan uygulamalar gözle görülür derecede sonuçlar doğurabiliyor olsa bile düzgün beslenme alışkanlıkları edinerek ve metabolizmanızı sağlıklı hale getirerek hem ruh hem beden sağlığınızda yaşlanma karşıtı etkileri daha kalıcı ve uzun vadede tecrübe etmeniz mümkündür. Besleyici ve lezzetli gıdalar kalp, beyin, dolaşım ve cilt sağlığına kadar vücudunuzun hemen hemen her bölgesinde yaşlanmanın etkilerini yavaşlatmakta yardımcı olmaktadır. Diyetinize ekleyerek daha sağlıklı yaş almanızı sağlayacak olan besinlerin arasında:

devamı için tıklayın
 
Önceki | Sonraki

Alışveriş Sepetim