0

Makaleler » Blog

Sadece Sağlıklı Bir Fizyolojik Dönüşüm: Menapoz

Her kadının başına gelecek olan menopoz hayatımızın bir gerçeğidir. Menopozdan kaçmak yada menapoza girmemek gibi bir durum söz konusu değildir. Yıllarca bize kadınlarımıza menapoz sanki kötü bir sağlık sorunuymuş gibi gösterildi. Oysaki menopoz her kadında görülen gayet sağlıklı bir durumdur. Herkes için hem semptomları, meydana geldiği yaş ve menopoz süresi farklılık gösterir. Şimdi hayatımızın gerçeğine birlikte yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Dersimiz Limon: Yağı, Bileşikleri ve Daha Fazlası

“L-askorbik” asit olarak da bilinen C vitamini, bazı gıdalarda doğal olarak bulunan, besin takviyesi olarak da alınabilen ve suda çözülebilen bir vitamindir. Pek çok hayvanın aksine, biz insanlar, C vitaminini sentezleyemediğimiz için diyetimizde bulunması gereken temel bileşenlerden biridir [1]. C vitamini; kollajen, L-karnitin ve bazı nörotransmiterlerin biyosentezi yani sinirsel sinyallerin iletimini sağlayan kimyasalların üretimi için gereklidir. C vitamini ayrıca protein metabolizmasında rol oynar [2]. Meyveler, özellikle narenciye, meyve suları ve pek çok sebze mükemmel C vitamini kaynaklarıdır. Bilimsel olarak Citrus limonu olarak bilinen limonlar, dünyanın en popüler narenciye meyveleri arasındadır. Genellikle bütün meyve olarak tüketilmezler. Bunun yerine, yemeklerle süslendikleri gibi küçük dilimler halinde yenilirler ve meyve suyu sık sık ekşi bir lezzet sağlamak için kullanılır.

devamı için tıklayın

Yağ Asitleri ve Kardiyovasküler Hastalıklar

Vücudumuzda neredeyse her organdan iki tane var; iki böbreğimiz var, iki gözümüz var, iki akciğerimiz var ama sadece bir tane kalbimiz var. Peki bu bir tanecik organımızı nasıl koruyoruz? Belki de asıl soru şu olmalı koruyabiliyor muyuz ? Stresten, sigaradan uzak durmak, bol bol egzersiz yapmak herkesin bildiği bir gerçek. Peki diyetimize, yediklerimize içtiklerimize yeteri kadar özen gösteriyor muyuz ? Çoğumuzun cevabı hem evet hem de hayır. Belki birkaç gün yediklerimize dikkat ediyorsak birkaç gün yediklerimize dikkat etmiyoruz. Oysa belki de dikkat edilmesi en kolay yollardan biri yediklerimize içtiklerimize dikkat etmektir. Şimdi gelin kardiyovasküler hastalıklarla yağ asitleri arasındaki ilişkiyi birlikte inceleyelim. Yağ asitleri, doymamışlık derecelerine veya “hayvansal yağ” veya “bitkisel yağ” olup olmadıklarına göre “iyi” veya “kötü” gruplara ayrılmıştır. Bugün, yağ asitlerinin etkilerinin karmaşık olduğu ve molekül yapısına göre büyük ölçüde değiştiği görülmektedir. Tartışmalar, omega-6 çoklu doymamış yağ asitlerini çevrelemektedir; çünkü kötü kolesterol olarak bilinen LDL kolesterol seviyelerini düşürmelerine rağmen, aşırı alımların kardiyovasküler fayda ile ilişkili olduğu görülmemektedir. Omega-3 yağ asitlerinin kardiyovasküler koruyucu etkiler sergilediği bilinmektedir [1].

devamı için tıklayın

Kemik Sağlığı

Bütün insanlar doğar, büyür ve yaşlanır. Bu süreçte vücudumuza ne kadar dikkat edersek yaşlılığımızı o kadar daha iyi geçiririz. Hepimizin ailesinde mutlaka yaşlı insanlar vardır. Hepimizin en çok korktuğu şey; bu yaşlı akrabalarımızın herhangi bir kemiğinin kırılmasıdır. Çünkü hepimiz biliyoruz ki; yaşlı bir insanın kemiği kırıldığında zor iyileşir. Peki yaşlanınca biz aynı şeyleri yaşamamak için neler yapmalıyız ? Bugünden alacağımız önlemler bize yardımcı olacak mı ? Gelin bu soruların cevabına yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Hint Mutfağından Mutfağımıza; ZERDEÇAL

Hint mutfağına özgü bir baharat karışımı olan köriyi hepimiz yemeklerimizde tatlandırıcı olarak kullanıyoruz. Hint mutfağından mutfaklarımıza giren bu baharat karışıma rengini veren ve temel malzemelerinden biri zerdeçaldır. Zerdeçal ise özellikle son zamanlarda sağlığımıza faydalı etkileri nedeniyle bir yaygınca tüketilmeye başlamıştır. Peki herkesin insan sağlığına faydalarını konuştuğu, her aktarda hem toz hali bulunan hem de kök hali bulunan bu zerdeçal nedir ve gerçekten insan sağlığına faydalı mıdır ? Şimdi bu sorulara biz de yakından bakalım. Zerdeçal, dünyanın tropikal ve subtropikal bölgelerine dağılmış bir bitkidir. Yaygın olarak Çin ve Hindistan olmak üzere Asya ülkelerinde yetiştirilmektedir. Zerdeçal, özellikle Doğu halkı ve tüm dünyada önemli bir baharattır. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan Hint tıbbı Ayurveda’da kanser dahil birçok farklı hastalığa karşı sıklıkla kullanıldığından geniş bir yere sahiptir. Bugün zerdeçal bilimsel olarak etkinliği en çok çalışılan doğal maddelerden biridir [1].

devamı için tıklayın

Balmumu Hakkında Bilmedikleriniz

Yeni doğmuş bebeğinizle ilgilenirken, temizlik ve yemek hazırlama ile uğraşıp, bir yandan evinizi inşa ettiğinizi, düşmanlarınızla da savaş içinde olduğunuzu düşünün. Çok stresli bir ortam değil mi? Bir bal arısı kolonisinin günlük yaşamı bu şekilde geçiyor ve ürettikleri her şey insan sağlığına fayda sağlıyor!

devamı için tıklayın

Bahar Yorgunluğunu Alt Etmek Mümkün!

Bahar, yılın en sevdiğiniz dönemi geldi çattı. Günler daha aydınlık, rüzgâr daha ılık esiyor ancak her zamankinden daha yorgun hissediyorsunuz. Peki bu yorgun ve uykulu hissetme durumunun altında yatan sebepler nelerdir? Doğanın Ritmi Ruhsal ve Bedensel Durumunuzu Sandığınızdan Çok Daha Fazla Etkiler Teknoloji ile gelişen ısıtma, soğutma, ışıklandırma ve havalandırma gibi sistemler, bu mevsimsel değişikliklerden etkilenmeyi minimuma indirgemeyi hedeflerken çok da etkili olamamaktadır. Bahar geldiğinde, kış mevsiminin hareketsiz yaşam tarzına uyum sağlamış olan vücudunuz, uzun bahar günlerinin gerektirdiği artan enerji talebi üzerine uyandırılır. Bu enerji değişikliği vücut kapasitenize ağır geldiğinde stresli, yorgun ve uykulu hissedersiniz. Ayrıca günlerin uzaması, ışığa duyarlı olarak çalışan pineal bezinin daha fazla ışığa maruz kalmasına, bu da uyku ve diğer periyodik etkinlikleri kontrol eden melatoninin daha az salgılanmasına neden olur [1].

devamı için tıklayın

Düzenli Egzersizin Sağlığa Faydaları

Egzersiz ile Kilo Verebileceğinizi Biliyorsunuz Ancak Sağlığa Faydaları Hakkında Ne Kadar Bilgiye Sahipsiniz? Sağlıklı ve güzel görünmek için cildinizi temiz tutuyor, saçlarınızı nemlendiriyor, doğru besinleri tüketiyorsunuz. Fakat bunlar sağlıklı bir yaşam tarzı için yeterli değildir. Yaşınız veya vücut şekliniz ne olursa olsun, günlük olarak egzersiz yapmalısınız. Egzersiz, kaslarınızı çalıştıran ve vücudunuzun kalori yakmasını gerektiren herhangi bir hareket olarak tanımlanır; yüzmek, koşmak, yürümek ve dans etmek gibi pek çok fiziksel aktivite türünü içerir. Aktif bir günlük yaşama sahip olmanın hem fiziksel hem de zihinsel olarak birçok sağlık yararına sahip olduğu, daha uzun yaşamanıza bile yardımcı olabileceği gösterilmiştir [1].

devamı için tıklayın

Zengin Bir Yağlı Tohum: SUSAM

Neredeyse her gün vücudumuza susam girer. Yediğimiz simitte, ekmekte, börekte, pidede ve diğer unlu mamullerin üzerinde bulunur. Susam hem yediklerimize güzel bir tat katar hem de yiyeceklerimizin görüntüsünü de güzelleştirir. Şimdi bu estetik yardımcıya bir de biz yakından bakalım. Bugün dünya, hipertansiyon, kalp krizi, astım, kanser vb. rahatsızlıklardan mustarip insan sayısında keskin bir artış görülmektedir. Sağlıkla ilgili sorunların ana nedenlerinden biri, kalitesi fiziğimize de yansıyan günlük diyetimizdir. Fiziksel sağlığımızı kesinlikle artırabilen ve hastalıkların iyileştirilmesinde yardımcı olabilecek bitkilerden elde edilen doğal yenilebilir bitkilerin bir karışımı vardır. Susam ayrıca sağlığımızı olumlu yönde etkileme potansiyeli olan bitkilerden biridir [1].

devamı için tıklayın

OBEZİTE

Kilo almak, kilo vermek ve kilomuzun sabit kalması bunlar hepimizin hayatındaki ana problemlerden biri. Değişen yaşam koşulları, iş yerindeki rekabetin artması, yaptığımız işlerin fiziksel aktivite gerektirmemesi, iş yerinde çok yorulduğumuz için spor yapamamız yada yapacak vaktimizin olmaması kilo almamıza sebep olmaktadır. Yediklerimize dikkat etmezsek durum daha da kötüye gider ve ne kilo kaybedebiliriz ne de kilomuz sabit kalır. Bunun sonucunda ise maalesef obezite yada aşırı kilo artışı kaçınılmaz olur. Hem Dünya’da hem de Türkiye’de giderek yaygınlaşan bu sağlık sorununa yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Kanser Çalışmaları ve Doğal Yaklaşımlar

Kanser maalesef artık her yerde. Herkesin bir tanıdığı, bir akrabası, bir komşusu ya kansere yakalanmış ya da kanser yüzünden ölmüştür. Dünyada en çok ölüme yol açan hastalıkların başında olan kanserin tedavisi hem çok pahalı hem de hasta için oldukça acı vericidir. Ama artık değişen dünyada yeni teknolojilerin sayesinde, hem kanserin tedavisine daha ucuz bir şekilde izin veren hem de kanserden korunumu sağlayan, kanser ilaçlarına göre yan etkisi daha az yada hiç olmayan birçok bitkisel ürün keşfedilmiştir. Bunlardan birisi ve en önemlisi ise herkesin mucize ürün dediği Propolis’tir. Şimdi bu mucize ürünün kanser üzerine etkilerine bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Sağlıklı Tropik Bir Lezzet; ANANAS

Ülkemizde de son yıllarda tüketilmeye başlanan ananas meyvesi, gerek suyu ile gerek de meyvesi ile girmeye yavaş yavaş başlamıştır. Sağlıklı kalmak için yaptığımız sporun yanında yediklerimize içtiklerimize dikkat etmeye başlamamızın sonucunda hayatımıza hem tadı damağımıza uygun olan hem de diyetimize ve sağlığımıza yardımcı olan meyveler ve sebzeler girmiştir. Bu meyvelerden biri de ananastır. Şimdi hayatımıza yeni yeni giren bu meyveye bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Vazgecilmezimiz Çay; Bir Antioksidan Kaynağı

Soğuk kış günlerinde içimizi ısıtmak için, yazın sıcaklarında hararetimizi almak için içtiğimiz tükettiğimiz bir içecektir. Ortalama bir evde günde en az iki kez çay demlenir ve gün içinde en çok tükettiğimiz içecek çaydır. Çayımızı sadece sıcak ince belli bardakta içtiğimiz siyah çay değil aynı zamanda yeşil çay ve yeni yeni beyaz çay olarak da tüketmekteyiz. Ne yazın sıcağında ne kışın soğuğunda vazgeçebildiğimiz bu içeceği yakından tanıyalım.

devamı için tıklayın

Kudretli Bir Şifa Kaynağı: Kudret Narı

Ülkemizde “Kudret Narı” adıyla bilinen, bilimsel adı “Momordica charanti” olan bu bitki, adı gibi kudretli sağlık faydalarına sahip; ancak halk arasında bu sağlık faydaları çok bilinmeyen bir bitkidir. Kabak ailesine dahil olan kudret narının menşei ülkesi Hindistan’dır. Günümüzde Asya, Afrika ve Karayip Adaları bölgelerinde de yetiştirilmektedir. Yetiştirildiği bölgeye ve dönemine göre rengi değişmekle beraber genelde yeşil, olgunlaştıkça turuncuya dönen bir renge; pürüzlü bir dış kabuğa sahiptir [1]. Acı kavun olarak da adlandırılmasının sebebi karakteristik olarak sahip olduğu acı tadıdır. Tamamen olgunlaşmadan önce hasat edilir, aksi halde tadı daha da acılaşır. Bu özelliklerinden dolayı pek iştah açıcı gibi durmasa da obezite ve diyabet üzerindeki etkileri ile ünlüdür [2]. Tadının rahatsız edici etkisinden kaçınmak için ekstre edilmiş yağının tüketilmesi tavsiye edilmektedir.

devamı için tıklayın

Lavanta Kullanımının Tarihi

Lavanta; olağanüstü güzelliği, kendine özgü kokusu ve pek çok alanda kullanımıyla bilinen, nane ailesinden çiçekli bir bitkidir. Kökeninin Akdeniz, Hindistan ve Orta Doğu bölgesi olduğuna inanılmaktadır. Menşe ülkelerinin yanı sıra, günümüzde Avrupa, Avustralya, Yeni Zelanda, Kuzey ve Güney Amerika’da da ekimi yapılmaktadır. Eski Yunanlılar, Suriye’nin Naarda kentinde yetişen bu çiçeklerden dolayı lavantaya “nardus” adını vermiştir. İncil’de de adı geçen ve kutsal sayılan bir bitkidir. Bahçecilik, fırıncılık ve uçucu yağların dünyasında bilinen lavanta, günümüzde önemli bilimsel araştırmalara kaynak olmuştur. Peki modern zamanlardan önceki kullanımına bakmaya ne dersiniz?

devamı için tıklayın

Karnımızı Doyururken Beynimizi de Doyurmalıyız!

Yaşımız ilerledikçe vücudumuzun da bizimle yaşlandığını inkâr etmek mümkün değildir. Organlar yaşlandıkça performanslarında düşüşler, aksamalar olacaktır. Önemli ve enerji odaklı bir organ olan beyin, vücudun kalorisinin yaklaşık yüzde 20’sini kullanır. Vücudun kontrol merkezi olarak, kalbin atmasından, soluk almaya; hareket etmeden, hissetmeye kadar pek çok şeyden sorumludur. Beyni en üst düzeyde çalışır durumda tutmak ve gün boyunca konsantrasyonunu korumak için bol miktarda iyi “yakıt” gerekir. Bazı besinleri günlük diyetinize ekleyerek hayatınızın geri kalanında beyin sağlığınızı koruma şansını arttırabilirsiniz [1]. Yiyecekler sadece besin ve enerji kaynağı olarak görev almaz, ayrıca, son zamanlarda da fark edildiği üzere, vücudun hastalıklara karşı direncinin yükselmesinde ve dış etkenlere karşı kendini korumasında da önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin kemirgenlerde ve insanlarda yapılan araştırmalarda, omega-3 yağ asitleri açısından zengin bir diyetin, canlıdaki bilişsel süreçleri desteklediği ve sinaptik fonksiyonları koruyan genleri arttırdığı görülmüştür [2]. Özellikle somon balığı, keten tohumu ve ceviz gibi yemişlerde bulunan omega-3 yağ asitlerinin; çoğunlukla yaşlılarda görülen algı azalması, Alzheimer hastalığı ya da duygu durum bozukluğu gibi durumlarda iyileşme sağladığı gözlemlenmiştir [3][4]. Zerdeçal bitkisinin baharat olarak kullanılan köklerinden elde edilen “kurkumin” in ise travmatik beyin hasarlarında bilişsel bozulmanın düzelmesinde etkin olarak rol aldığı tespit edilmiştir [5].

devamı için tıklayın

Bir Ağaç Kabuğu: TARÇIN

Tarçın; tatlılarımızda, yeni yeni kahvelerimizde, kışın salebimizin üzerinde, bozamızın üzerinde, hasta olduğumuzda ıhlamurla birlikte ve özellikle son zamanlarda detoks amaçlı içtiğimiz suların içinde olmak üzere mutfağımızda bol bol bulunur. Peki sıklıkla kullandığımız bu baharata birlikte bir yakından bakalım. Tarçın Nedir? Tarçın, dünyadaki farklı kültürler tarafından birkaç yüzyıldan beri kullanılan yaygın bir baharattır. Cinnamomum cinsine ait tropikal yaprak dökmeyen bir ağacın farklı kısımlarından elde edilir. Çeşitli raporlar, tarçın ve temel bileşenlerinin sayısız özelliklerini hem insan sağlığı için, hem de tarım uygulamaları için ele almıştır [1]. Tarçın lezzet, parfümeri, içecek ve ilaçlarda geniş uygulamalara sahip önemli bir baharat ve aromatik mahsuldür. Kök, ağaç kabuğu, kök kabuğu, dal ve yaprakların buharla damıtılmasıyla elde edilen uçucu yağlar parfümeri ve gıda endüstrisinde kullanılır [2].

devamı için tıklayın

Rafine Yağlara Elveda: Merhaba Soğuk Sıkım Yağ

Soğuk sıkım yağlar, modern bir çelik pres ile meyve veya tohumların preslenmesi yoluyla elde edilen yağları ifade eder. Soğuk presleme yöntemi, rafine yağ elde etme yönteminin aksine ısı nedeniyle tahribe uğrayan besinleri ve yağın lezzetini korur. Bu da yağları kalp ve genel vücut sağlığınız için iyi hale getirir.

devamı için tıklayın

YEŞİL ÇAY

Sabah kalkar kalkmaz yaptığımız ilk iş çayımızı demlemektir. Kahvaltımızın yanında, iş yerinde çalışırken, öğlen yemeğinden sonra, akşam yemeğinden sonra, arkadaşlarımızla komşularımızlayken en büyük eşlikçimiz çay; siyah çaydır. Peki ya yeşil çay? Oysa yeşil çay bu durumların hiç birinde kullanılmıyor. Ama hangimiz sadece sağlığımız için sadece kendimiz için günde en azından bir bardak yeşil çay içiyor? Ülkemizde yeni popüler olmuş bu sağlıklı çay türüne bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın

Düzgün Beslenmede Detoksun Yeri

Detokslar, vücudumuzda biriken zararlı maddeleri, toksinleri sistemimizden atmak için tasarlanmış kısa süreli müdahalelerdir. Çevre veya beslenme ile toksik kimyasallara maruz kaldığımız için belirli aralıklarla detoks terapileri yapılması tavsiye edilmektedir. Soluduğumuz havanın toksinleri gibi, günlük olarak karşılaştığımız, kontrolümüzün az ya da hiç olmadığı etkenlerin aksine; tükettiğimiz yiyecek-içeceklerden gelen toksinler üzerinde büyük bir kontrole sahibiz. Birçok sağlık uzmanı, bu toksik yükün günümüz toplumundaki önemli hastalıklardan sorumlu olduğu konusunda hemfikirdir. Organik meyve-sebze tüketmek, organik otlarla beslenmek, bunların yanında organik kırmızı-beyaz et tüketmek, günlük olarak aldığınız toksin miktarını ciddi miktarda azaltır.

devamı için tıklayın

Birçok Faydasıyla; ISIRGAN OTU

Eskiden annelerimiz, anneannelerimiz, babaannelerimiz bahçeden ısırgan otu toplar ve saçlarına uygularlarmış. Günümüzde hala saçlarımıza ısırgan otlu şampuanları uyguluyoruz. Hepimiz ısırgan otunun saçlarımıza faydasını biliyoruz ama kaçımız ısırgan otunun insan sağlığına başka yararlarını biliyor ? Şimdi banyolarımızdan eksik etmediğimiz bu ota bir de biz yakından bakalım ve sağlığımıza başka yararları var mı inceleyelim. Isırgan otları, Batılı herbalistler arasında kullanılan temel bir maddedir ve çoğunlukla sebze yeşili, meyve suyu, çay ve dondurularak kurutulmuş ürünler olarak, çoğunlukla kan besleyici tonik olarak ve mevsimsel nezle için kullanılır [1].

devamı için tıklayın

MISIR PÜSKÜLÜ

Çocukken yazın gelmesini mısır yüzünden dört gözle beklerdik. Yaz gelse mısır çıksa haşlansa da yesek derdik. Mısırlar pazardan alınır, sarı püskülü çöpe atılır, yıkanır ve haşlanmaya bırakılırdı. Değişen yaşam koşulları, sağlığımıza giderek daha dikkat etmemiz sonucunda diyetimizden mısırı çıkardık. Ama belki de yanlış yaptık. Hatta belki de en başından yanlış yapıp mısır püskülünü çöpe attık. Şimdi çöpe attığımız ama sağlığa oldukça faydası olan mısır püskülüne bir de biz yakından bakıp tanıyalım. Mısır püskülü, hala mısır işlemesinden kaynaklanan atık olarak kabul edilen mısır bitkisinin bir parçasıdır; Bununla birlikte, mısır püskülünün aslında fonksiyonel gıda bileşenleri ve/veya nutrasötikler olarak geliştirilme potansiyeline sahip olduğu bilinmektedir. Mısır püskülü potansiyel uygulamaları, kimyasal bileşimi ile flavonoidler ve fenolikler gibi insan sağlığı üzerinde yararlı etkileri olan biyoaktif bileşiklerinin etki mekanizmaları ile yakından ilgilidir [1].

devamı için tıklayın

Mutfaktan gelen sağlık: KEKİK

Bütün et yemeklerimizi tatlandırmak için kekik kullanırız. Bazı hayvancılar özellikle, hayvanlarını kekikle besler ki etleri daha lezzetli olsun. Hatta bazen taze kekiği sadece kokusu için toplarız. Mutfağımızdan, soframızdan, evimizden ayırmadığımız kekiğin tek faydası sadece yemekleri tatlandırıp, güzel koku yaymak mıdır ? Başka işlevleri de var mı ? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım.

devamı için tıklayın

Veganlar ve Vejetaryenler İçin Protein Kaynakları

Protein, vücudumuzun ağırlığının yaklaşık %17’sini oluştururken, beslenmemizin önemli bir parçasıdır ve kaslarımızın, cildimizin, iç organlarımızın, özellikle kalp ve beynimizin yanı sıra gözlerimizin, saçlarımızın ve tırnaklarımızın ana bileşenidir. Bağışıklık sistemimiz, enfeksiyonlarla savaşmak için proteinlere ihtiyaç duyar ve protein, kan şekeri regülasyonunda, yağ metabolizmasında ve enerji fonksiyonunda da rol oynar [1]. Dünya genelinde, protein kaynağı denildiğinde akla gelen ilk ürünler arasında hayvansal gıdalar yer almaktadır. Örneğin, protein kaynağı olarak etin düzenli olarak diyetin bir parçası olması; çevresel ve sağlıksal pek çok soruna neden olabilmektedir. Bu tartışmalar göz önüne alındığında, sürdürülebilir bir alternatif arayışında olmak kaçınılmaz olmuştur. Giderek daha fazla insan, vejetaryen veya vegan diyetlerini takip etmeye ve hayvansal ürün kullanımını azaltmaya başlamıştır [2].

devamı için tıklayın

Yüksek Antioksidan Kaynağı; HİBİSCUS

Son yıllarda hayatımızda giren hibiscusu hepimiz duymuşuzdur. Hibiscus (Hibiscus sabdariffa), yaygın olarak kullanılan adıyla “roselle” veya “kerkede” mutfaklarımıza daha çok çay olarak girmeye başladı. Artık neredeyse sürekli içmeye başladığımız bu çayın faydalarına bir de biz bakalım ve mutfağımızın yeni demirbaşını yakından tanıyalım. Hibiscus Bitkisi Yaygın olarak “roselle (kerkede)” olarak adlandırılan Hibiscus sabdariffa, Malvaceae familyasının bir üyesidir. Dünya çapında ün yapan tıbbi bir bitkidir ve dünyadaki tropikal ve subtropikal bölgelerde dağıtılan üç yüzden fazla türe sahiptir. Roselle daha sıcak ve daha nemli bir iklimde çeşitli toprağa uyum sağlayabilir. Roselle sitrik, malik, tartarik ve allo-hidroksitik asitler dahil organik asitler bakımından zengindir. Bitki ayrıca Beta karoten, C vitamini, protein ve toplam şeker içeriği ile bilinir. Tıbbi olarak önemli olan ve fotokimyasal olarak adlandırılan bileşiklere sahip olan Roselle, beslenme ve tıbbi özellikleri ile iyi bilinmektedir. Roselle’nin tohumlar, yapraklar, meyveler ve kökler dahil olmak üzere pek çok kısmı, çeşitli gıdalarda ve ayrıca bitkisel ilaçlarda, potansiyel bir farmakolojik olmayan tedavi olarak kullanılır. Roselle’den farklı ekstraktlar, birçok kardiyovasküler bozukluk, helmentik hastalık ve kanser dahil olmak üzere farklı tıbbi problemlerin tedavisinde destekleyici rol oynar. Bitki ayrıca bir antioksidan görevi görür ve obezite yönetiminde kullanılır [1].

devamı için tıklayın

Laboratuvardan Tabağınıza: Yapay Et

Yapılan bilimsel çalışmalarla laboratuvarda ‘yapay et’ üretildi. Üretim maliyetleri azaldıkça ve yapılan çalışmalarla birlikte faydaları da netleştikçe, yapay etin market raflarında yer alacak olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Laboratuvar Üretimi Etin Avantajları Yapay et üretimi, özellikle hayvan severlerin rahatsız olduğu hayvan zulmünü neredeyse sıfıra indirmektedir. Çevre Bilimi ve Teknolojisi ekipleri tarafından yapılan bir araştırma, laboratuvarda gerçekleşen üretimin, geleneksel et üretimiyle ortaya çıkan zararlı sera gazlarının atmosfere salınımını %96, arazi kullanımını %99 oranında azaltabileceğini göstermiştir [1]. Bu kazanılan yeşil alanlar, milli parklar olarak değerlendirilebilir.

devamı için tıklayın

Hindistancevizi Sütü Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Güney Doğu Asya’da bol miktarda yetişen hindistancevizi, lezzeti ve sayısız sağlık yararları ile ünlü bir besindir. Yan ürünlerinden biri olan hindistancevizi sütünün, dünyadaki en sağlıklı gıdalardan biri olduğu bilinmektedir. Tayland ve diğer Güneydoğu Asya mutfaklarında sıklıkla bu süte rastlanır. Ayrıca Hawaii, Hindistan ve bazı Güney Amerika ve Karayip ülkelerinde de popülerdir. Hindistancevizi Sütü Nasıl Elde Edilir? Hindistan cevizi sütü ile suyu sıkça karıştırılmaktadır. Suyu hindistancevizi içindeki sıvı iken, sütü meyvenin etli beyaz kısmından elde edilir [1]. Farklı yöntemlerle, farklı akışkanlıklara ve yağ miktarlarına sahip hindistancevizi sütü yapılabilmektedir. C vitamini, folat, selenyum ve diğer iz minerallerinin yanı sıra, magnezyum, bakır, demir için harika bir kaynaktır. Bununla birlikte, hindistancevizi sütü bazı doymuş yağlarca yüksektir, bu nedenle ölçülü olarak tüketilmesi gerekmektedir [2]. Bir bardak hindistancevizi sütü, epey iyi miktarda protein ve lif içermektedir. Bu da onun çok yönlü ve besleyici bir içecek olmasını sağlar. Hindistan cevizi sütü; laktoz, soya, yemiş ürünleri veya tahıllardan arınmış olduğu için, süt ve diğer tahıl bazlı sütlere alerjisi olan herkes için iyi bir seçenektir. Ayrıca, veganlar ve bitki temelli beslenenler için sağlıklı bir seçenektir [3]. Hindistancevizi sütü, sağlık için faydalı olan ürünlerde klasik olarak rastladığımız kötü tat-koku yerine sahip kremamsı dokusu ve hafif doğal tatlılığıyla tüketimini kolay hale getirmektedir.

devamı için tıklayın

Üzerine Çekilen İlgiyi Fazlasıyla Hak Eden Arı Poleni

Bal arıları, bitkilerden polenleri toplayıp arı kovanına koloni için yiyecek olarak taşıyıp depolarlar. Arı poleni ise; bu toplanan çiçek poleni, nektar, bal, balmumu, arı sindirim enzimleri ve salgılarının bir karışımıdır [1]. Son zamanlarda arı poleni sağlıkçıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Çünkü besinler, aminoasitler, vitaminler, lipitler ve 250’den fazla aktif madde içerir [2]. Bunlar, insan vücudunun gelişmesi için gerekli olan besin maddelerinden neredeyse tümünü kapsamaktadır. Hacimce küçük olmasının aksine besin maddeleriyle dolu olması; yumurta, et gibi diğer hayvansal gıdalarla kıyaslandığında, aynı miktarlardaki arı poleninin çok daha fazla protein ve aminoasit içermesi onu süper gıdalardan biri haline getirmiştir. Tüm bu sebeplerden ötürü arı poleni, Alman Federal Kurulu tarafından resmi bir ilaç olarak kabul edilmiştir [3].

devamı için tıklayın

ALOE VERA

Güzellik ürünleri reklamlarında, sürekli “içeriğindeki aloe vera sayesinde” yada “aloe veralı ürün” diye çok fazla bu replikler geçer. Peki aloe veranın güzelliğimize yardım etmek dışında başka özellikleri de var mıdır ? İnsan sağlığına etki eder mi ? İçeriğinde neler bulunur ? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım. Aloe vera, insanlık için birçok kullanımı olan bitki türlerinden biridir. Alternatif bir ilaç olarak ve aynı zamanda kozmetik bir ürün olarak yıllardır yaygın olarak kullanılmaktadır. Gençleştirici, yatıştırıcı ve iyileştirici özellikleri nedeniyle, peptik ülser, sindirim problemleri, cilt tahrişi ve çeşitli cilt lezyonları gibi çeşitli tıbbi rahatsızlıklarda kullanılmıştır. Ayrıca apthous ülser, diş eti iltihabı ve periodontitis gibi ağız problemlerinde ve çeşitli mantar ve viral hastalıklarda faydalı olduğu bulunmuştur [1].

devamı için tıklayın

ELMANIN YARARLARI

Elma yılın on iki ayında dört mevsiminde de bulunur. Yeşili, kırmızısı, sarısı, tatlısı, ekşisi hem görüntü olarak hem de tat olarak insanlara cazip gelmektedir. Kışın hasta olduğumuzda ıhlamurla kabuğunu kaynattığımız, diyet yaparken canımız tatlı istediğinde yediğimiz fonksiyonel bir meyve olan elamanın sağlığa birçok yararı vardır. Şimdi bu fonksiyonel meyveye bir de biz yakından bakalım. Elma engin bir antioksidan fitokimyasal kaynağıdır Elmalar, dünyadaki en eski ve popüler meyvelerdendir. Çin şu anda dünyanın en büyük elma üreticisidir. Elmalar çoğunlukla taze tüketilirken, içecek, reçel, jöle ve diğer yiyecek formlarında işlenir. Elmada da bolca bulunan polifenoller biyoaktif antioksidan bileşiklerdir. Yapılan çalışmalar, meyve ve sebzelerde yüksek bir diyetin kardiyovasküler hastalık ve kanser gibi kronik hastalık riskini azaltabileceğini ve meyve ve sebzelerdeki fenolikler, flavonoidler ve karotenoidler de dahil olmak üzere fitokimyasalların kronik hastalık riskinin azaltılmasında önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Elmalar, yaygın olarak tüketilen, zengin bir fitokimyasal kaynağıdır ve çeşitli çalışmalar, elma tüketimini bazı kanser, kardiyovasküler hastalık, astım ve diyabet riskinin azalmasıyla ilişkilendirmiştir. Laboratuvarda elmaların çok güçlü antioksidan aktiviteye sahip olduğu, kanser hücrelerinde etkili olduğu, lipit oksidasyonunu azalttığı ve kolesterolü düşürdüğü bulundu. Elmanın fitokimyasal bileşimi, farklı elmalar arasında büyük farklılıklar gösterir ve ayrıca meyvenin olgunlaşması ve olgunlaşması sırasında fitokimyasallarda küçük değişiklikler olur. Depolamanın elma fitokimyasalları üzerinde etkisi çok azdır veya hiç etkisi yoktur, ancak işlem, elma fitokimyasallarını büyük ölçüde etkileyebilir [1, 2].

devamı için tıklayın

Sağlıklı Alışkanlıklar ve Mutlu Bir Yaşam

Bunları Günlük Rutininize Ekleyerek Daha Mutlu Olmanız Mümkün Mutluluk herkes için farklı bir şeyle tanımlanabilir; arkadaşlarınızla geçirdiğiniz güzel vakit, hayallerinizi gerçekleştirmek veya kendinizi olduğunuz gibi kabul etmek size mutluluğu ifade edebilir. Gerçek şu ki, mutluluktan kastınız ne olursa olsun daha memnun ve hoşnut bir hayat sürmeniz mümkün. Alışkanlıklar Önemlidir Kötü alışkanlıkların hayatınıza olan etkilerini ve nasıl yer etmiş olduklarını en çok da onlardan vazgeçmeye çalıştığınızda anlarsınız. Aynı şekilde iyi alışkanlıklarınız da hayatınıza yerleşmiştir. Peki neden bu olumlu alışkanlıkları edinmek rutininizin bir parçası olmasın?

devamı için tıklayın

Trend Alarmı: Soya Sütü!

Kahvenizi soya fasulyeli alır mıydınız? Daha doğru bir ifadeyle soracak olursak, soya fasulyesinden süzülerek elde edilmiş olan sütü, günlük diyetinize eklemeye hazır mısınız? Soya sütü, özellikle popüler kültürün de etkisiyle, son zamanlarda adını çok daha sık duymaya başladığımız, bitkisel bir protein kaynağıdır. Süt ürünlerine alerjiniz varsa veya genel olarak inek sütünün tadından hoşlanmıyorsanız, benzer bir alternatif olarak soya sütüne yönelebilirsiniz. Soya Sütü Nasıl Elde Edilir? Soya sütü; bezelye ailesi üyesi bir baklagil olan soya fasulyesinden özütlenen, yağsız bir süt ürünüdür. Soya sütü ve diğer soya ürünleri, Asya mutfağının geleneksel hammaddesidir. Soya ürünleri, protein içeriği yüksek olduğu için et içeren ve vejetaryen olmayan yemeklerin yerini alabilirler. Bu da onları, vegan ve vejetaryen diyetleri takip eden insanların arasında popüler hale getirmektedir.

devamı için tıklayın

Diyabet Hastalığı Nedir?

Diyabet Hastalığı Neredeyse her evden bir kişiye diyabet tanısı konulmuştur yada diyabet diyabetten bir şekilde şüphelenilmiştir. Değişen yaşam ve çevre koşullarıyla birlikte hem Tip 1 ve Tip 2’nin hem de gebelik diyabetinin arttığı görülmektedir. Peki diyabet nedir ? Diyabet tedavi edilmez ise neler başka neler olur ? Diyabetin nedenleri nelerdir ? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım. Doktorlar tarafından diabetes mellitus olarak adlandırılan diyabet hastalığı, insülin üretimi yetersiz olduğu veya vücudun hücrelerinin insüline doğru tepki vermediği için kişinin yüksek kan glukozuna (kan şekeri) sahip olduğu metabolik hastalıkları açıklar. Kan şekeri yüksek olan hastalar tipik olarak poliüri yaşar (sık idrara çıkma), gittikçe susamış (polidipsi) ve acıkmış (poliphaji) olurlar [1].

devamı için tıklayın

Diyabette Beslenme

Tip 2 diyabetin beslenme ile arasındaki ilişki herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Peki Tip 2 Diyabet ile beslenmemizin arasındaki ilişki nedir ? Uygulanan çeşitli diyetlerin Tip 2 Diyabete bir faydası var mı ? Gelin bu soruların yanıtlarına birlikte bakalım. Diyabet, özellikle tip 2 diyabet, dünyadaki en hızlı büyüyen halk sağlığı sorunlarından biridir. Dünyadaki diyabet hastası sayısının önümüzdeki 25 yıl boyunca mevcut değerinden 190 milyondan 325 milyona yani iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Tüketilen yiyeceğin miktarı ve türü insan sağlığının temel belirleyicisidir. Diyet, diyabet dahil olmak üzere bir çok hastalık ile bağlantılı ana faktörlerden biridir. Sadece diyet, oral hipoglisemik ilaçlar ile diyet veya insülin ile diyet içeren yaklaşımlar diyabetin genel yönetiminin önemli bir yönünü oluşturur. Diyet yaşa, kiloya, mesleğe vb. bağlı olarak kişiselleştirilebilir [1].

devamı için tıklayın

Badem Sütünün Şaşırtıcı Sağlık Faydaları

Badem sütü, son zamanlarda popüler hale gelmiş, sağlıklı bir süt alternatifidir. Kilo alma korkusu olmadan dondurma yediğinizi düşünün. Rüya gibi geliyor ancak gerçek. Badem sütü, diğer süt formlarının aksine inanılmaz derecede düşük kalori miktarına sahiptir. Kilo vermeyi desteklemenin yanısıra; kalp, cilt, beyin ve iskelet sistemi sağlığını da desteklemektedir [1]. Cildiniz vücudunuzdaki en büyük organdır. Sizi sararak sayısız hastalıklardan korur. Bu nedenle cildin iyi durumda olduğundan emin olmak gereklidir. Badem sütü, zengin E vitamini kaynağıdır ve cildinizi güneşin zararlarına karşı korumakla kalmaz, onun sağlığını da düzenleyen bir antioksidandır [2]. E vitamini göz sağlığınızı da artırabilir. Araştırmalar, bu antioksidanın oksidatif stres ile nasıl mücadele ettiğini ve katarakt gibi ciddi göz hastalıklarını önlediğini göstermektedir [3]. Marketlerden aldığınız paketlenmiş badem sütü içinde tatlandırıcılar gibi pek çok katkı maddesi bulunabilir. Ancak doğal ve saf badem sütü, az miktarda karbonhidrat ihtiva eder ve kan şekeri seviyelerinizde önemli derecede etkili olmaz. Bu nedenle, diyabet riski altında olan kişiler için iyi bir alternatif olmaktadır [4].

devamı için tıklayın

Yabanmersininin Bilimsel Olarak Kanıtlanmış Sağlık Faydaları

Yaban mersini, bilimsel adıyla Vaccinium myrtillus; mavi renkte, yenilebilir bir çalı meyvesidir. Sadece tatlılarımıza renk katmakla kalmaz, aynı zamanda lezzetli ve sağlığınız için de harika bir atıştırmalıktır. İlkbahar ve yaz ayları taze yaban mersini tüketmek için ideal dönemlerdir. Meyveleri küçük boyutlarına rağmen güçlü sağlık faydalarına sahip olan antioksidanlar ve bitkisel besinler ile doludurlar. Düzenli olarak tüketildiğinde kalp hastalıkları, kanser hastalıkları, beyin yaşlanması ve daha birçok rahatsızlıktan korunmada yardımcı olurlar. Yaban Mersininin Zengin Besin İçeriği Yaban mersini, hücrelerin zarar görmemesini engelleyen ve demir emilimine yardımcı olan mükemmel bir C vitamini kaynağıdır. Ayrıca, şekerin kan dolaşımına karışma hızını yavaşlatan ve sindirim sistemine destek olan çözünebilen lifleri içerir. Kalorisi düşüktür, 150 gramıyla yaklaşık 3,6 gram lif temin eder, bu da günlük lif ihtiyacınızın yüzde 14’ünü sadece bir porsiyonla karşılamış olur. Meyveye rengini vermekten sorumlu olan ellagik asit ve antosiyanidinler gibi doğal fitokimyasallar bakımından oldukça zengindir [1]. Bu fitokimyasallar, vücudu pek çok hastalığa karşı korumaya yardımcı olan antioksidan etkilerinden dolayı uzun süredir araştırmacıların dikkatini çekmektedir.

devamı için tıklayın

KARAHİNDİBA Sağlığa Etkileri

Çiçekler açtı. Açan çiçeklerden biri de karahindibalar. Karahindiba tohumlarını alıp üflmek için yada güzel sarı çiçeklerini toplamaya başladık. Peki bu sıkça gördüğümüz bitkinin sağlığımıza bir yararı var mı yada sadece estetik bir bitki mi? Gelin birlikte bu sorunun cevabına yakından bakalım. Karahindiba (Taraxacum officinale), Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika ve Asya’da doğal olarak yetişen tanınmış bir tıbbi bitkidir. Karahindiba çeşitli besleyici ve biyolojik olarak aktif madde kaynağıdır. Kök ve yaprakları vitamin (A, K, C ve B kompleksi), mineraller (kalsiyum, magnezyum, potasyum, çinko ve demir), mikro besinler, lif, lesitin ve kolin içerir. Bitkinin çeşitli kısımları, bitkisel bir ilaç olarak uzun bir kullanım geçmişine sahiptir; Bu bitkinin kökleri ilk olarak sindirimi arttırmak için düşünülür. Ayrıca, kökler genellikle safra üretimini uyarması, toksinleri uzaklaştırmaya ve hidrasyon ile elektrolit dengesini yeniden kurmaya yardımcı olması nedeniyle karaciğeri desteklediği söylenebilir. Karahindiba yaprakları, sindirim uyarıcı ve idrar söktürücü olarak başarıyla kullanılabilir [1].

devamı için tıklayın

Kolajence Zengin Besinler ve İçerikleri

Tüm hayvanlarda birincil yapısal madde olarak bulunan kolajen, memelilerde yani bizde de bol miktarda mevcut olan proteinlerden biridir. Son yıllarda tıbbi özelliklerinden dolayı hakkında yapılan araştırmalar artmış ve bu önemli bileşiği çoğumuzun yeterli miktarlarda alamıyor olduğu ortaya çıkmıştır. Kolajen; cildimizdeki bağ dokusunun, kemiklerin, kasların, kıkırdakların, tendonların, kan damarlarının ve bağırsakların ana bileşenidir [1]. Kısacası kolajen, iskelet ve iç organlarımızı yerinde tutmak için vücudumuzun sürekli olarak ürettiği tutkal benzeri bir madde gibi davranır. Pek çok kolajen tipi vardır ancak vücudumuz esas olarak tip 1, 2 ve 3 kolajenden oluşmaktadır [2].

devamı için tıklayın

Defne Yaprağı ve Yağının Sağlığa Yararları

Tazeleyici, tatlı, enerji verici, kokusuyla bilinen defne yaprağı, eski zamanlardan beri mutfaklarda popüler olan, sofralarda yemekleri süsleyen bir bitkidir. “Lauraceae” ailesine ait olan defnenin latince adı “Laurus nobilis” olarak bilinir. Orijininin Asya bölgesi olduğuna inanılmakla birlikte Akdeniz bölgesinde de yayılış göstermiştir. Masallara bile konu olmuş defne yaprakları uzun ve asil bir geçmişe sahiptir. Eski Romalılar ve Yunanlılar, büyük ve başarılı insanları taçlandırmak için gerçek defne yapraklarından taç yaparlarmış [1]. Sağlık faydalarından dolayı her dönem kıymeti bilinmiş bir bitkidir; idrar söktürücü veya terletici gibi bir çok farklı fonksiyonuyla tarih boyunca kullanılmıştır. Peki bu kullanımların bilimsel çalışmalarda ölçülebilir bir karşılığı ve bilimsel olarak defne yaprağının kullanım alanları mevcut mudur, gelin beraber bakalım.

devamı için tıklayın

DİYET ve AKCİĞER SAĞLIĞI

Sigara, nargile ve benzeri ürünler tüketmeyerek, düzenli egzersiz yaparak akciğerlerimizi koruyoruz. Peki bu yaptıklarımızı diyetimizle destekliyor muyuz? Peki akciğer sağlığımızı desteklemek için neler tüketmeliyiz ? Nasıl bir diyet uygulamalıyız ? Gelin bu soruların cevabını birlikte arayalım. Diyet Akciğer Sağlığına Önemli Bir Katkıda Bulunabilir Vitaminler, mineraller, antioksidan bileşenler, yağ asitleri, probiyotikler ve prebiyotik tüketimi ve spesifik diyet düzenlerine bağlılık, solunum yolu hastalıklarının gelişimi ile ilişkilendirilmiştir [1]. Çeşitli diyet düzenleri solunum yolu hastalığı riskine bağlanmıştır. Akdeniz diyetinin, epidemiyolojik çalışmalarda alerjik solunum hastalıklarına karşı koruyucu etkileri olduğu bulunmuştur. Bu diyet kalıbı, minimal işlenmiş bitkisel gıdaların bol tüketimi; meyve, sebzeler, ekmekler, tahıllar, baklagiller, kuruyemişler ve tohumlar, düşük-orta dereceli süt ürünleri, balık, kümes hayvanları ve şarap tüketimi ile düşük kırmızı et tüketimini içerir. Yüksek miktarda zeytinyağı tüketimi, düşük doymuş yağ içeren bir diyet sağlar. Çocuklarda, birçok çalışma Akdeniz diyetine bağlılığın alerjiler, hırıltılı soluma ve astım semptomları üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. İspanya’da yapılan bir araştırmada, hamilelik sırasında Akdeniz diyeti ağırlıklı beslenmenin, çocuklarda mide rahatsızlıklarına karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir. Japonya’da yapılan bir çalışmada, Akdeniz diyetine uyma ve astım kontrolü arasında güçlü bir ilişki olduğunu bildirmesine rağmen, yetişkinlerde bu diyet düzenini destekleyecek daha az kanıt vardır [2].

devamı için tıklayın

Kraliçelere Layık Süt: Arı Sütü

Kraliçe arılar şaşırtıcı bir şekilde işçi arılarla aynı genetik yapıdadırlar. Fakat, küçük larva hallerinden ölecekleri güne kadar farklı bir diyetle beslenen bu arılar, işçi arılardan ayrılmış olurlar. Bu farklı yemek planı, kraliçe arının fizyolojisinin ve davranışlarının işçi arılardan tamamen farklı şekilde gelişmesine neden olur. Bu mucizevi besinin adı ise arı sütüdür. Arı sütü; bal arıları tarafından kraliçe arıları yetiştirmek için üretilen, kremamsı beyaz bir maddedir. İçeriğinde yaklaşık %60-%70 su, %12-%15 protein, %10-%16 şeker, yağ, vitamin, tuz ve amino asit bulunur. Arı sütünün içeriği coğrafyaya ve iklime bağlı olarak değişir [1]. Adıyla bile dikkat çekici olan, merak uyandıran bu ürün gerçekten dikkate değer midir?

devamı için tıklayın

KARACİĞER: Vücudumuzun Fabrikası

En hayati organlarımızdan bir tanesi karaciğerdir. Peki bu hayati organı koruyor ve kolluyor muyuz? Eğer bunları yapıyorsak nasıl yapıyoruz? İçtiğimiz detoks sularının karaciğere bir faydası var mı ve karaciğer detoks için hayati bir organ mı? Gelin bu soruların cevabına birlikte bakalım. Karaciğer Fonksiyonları Nelerdir? Karaciğer, karın boşluğunun sağ üst kısmında, diyaframın altında ve midenin, sağ böbreğin ve bağırsakların üzerinde bulunur. Kara kırmızımsı-kahverengi bir organ olan karaciğerin birçok işlevi vardır. Karaciğer kandaki çoğu kimyasal seviyeyi düzenler ve safra denilen bir ürün salgılar. Safra, yağları parçalamaya, daha fazla sindirim ve emilim için hazırlamaya yardımcı olur. Mideden ve bağırsaklardan çıkan kanın tamamı karaciğerden geçer. Karaciğer bu kanı işler ve parçalar, dengeler ve vücudun kullanması için besin maddeleri oluşturur. Ayrıca kandaki ilaçları vücudun kullanımı için daha kolay formlara dönüştürür. Karaciğer ile birçok hayati fonksiyon tanımlanmıştır [1].

devamı için tıklayın

NANE

Nane, her mutfakta bulunan ve yaygın kullanılan bitkilerden biridir. Naneli sakız, naneli şeker, çorbamızdaki kuru nane, salatamızdaki nane, nane çayı, nane yağı… Mutfağımızdan eksik etmediğimiz bu keskin kokulu bitkinin sağlığımıza bir çok faydası vardır. Gelin bu faydalara birlikte bakalım. Nane, farklı iklimlere sahip çoğu ülkede yetişen tanınmış bir doğal bitkidir. Nane hem kıvırcık nane (Mentha spicata) hem de su nanesi (Mentha aquatica) ‘nın bir melezidir. Nane bitkisi, 40’tan fazla farklı kimyasal bileşik (mentol, menthone ve mentil asetat dahil) içerir ve tüketim güvenliği çalışmalarca kanıtlanmıştır [1]. Nane cinsinin üyeleri, lezzet, koku ve ilaç endüstrileri tarafından kullanılan, büyük ekonomik öneme sahip uçucu yağları ile karakterize edilir. Bu bitki, halk ilaçları ve geleneksel tıpta, antitümör ve antimikrobiyal özellikleri, kemopreventif (kimyasalların zararalı etkilerini önleyici) potansiyeli, böbrek hareketleri, antialerjenik etkileri ve ayrıca kramp, sindirim şikâyetleri, mide bulantısını azaltmak için, sindirim bozuklukları, ishal ve sinir sistemi eylemlerinin tedavisi için yaygın olarak kullanılmaktadır. Nane preparatları arasında yapraklar, yaprak özleri ve su bulunur, bununla birlikte bitki, temel olarak taze çekilmiş yapraklardan damıtılarak elde edilen uçucu yağı için yetiştirilir [2].

devamı için tıklayın

Tarih Öncesi Zamanlardan Günümüze Şifa Kaynağı: Zeytin Yaprağı

Kutsal kitaplarda geçen yaratılış efsanelerinden mitolojik hikayelere kadar pek çok yere konu olmuş olan zeytinin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte, hatta zeytin ağacının ağaçların ilki olduğu düşünülmektedir. Eski çağlarda zeytin dalından yapılan taçlar olimpiyat kahramanlarını onurlandırmak için ve barışın sembolü olarak kullanılmış; zeytinyağı da sadelik, bereket ve saflığı temsil etmiştir. Zeytine yüklenen bu simgeler tesadüfi değildir. Zeytin ve zeytinyağı çok uzun zamandır sağlık faydalarıyla bilinmekle birlikte bu faydalı gruba zeytin yaprağı da eklenmiştir. Zeytin yaprağı tıbbi tedavi amacıyla ilk olarak Antik Mısır döneminde kullanılmış ve burada cennetin gücünün bir sembolü olarak kabul görmüştür. O zamandan beri zeytin yaprağının özü, bitkisel çayı ve tozu beslenme yoluyla tedavi olarak kullanılmıştır. Zeytin yaprağı, -zeytinyağının bilinen yararlarına benzer bir şekilde- antioksidan, yüksek tansiyonu düşürücü, iltihap önleyici ve hipoglisemik özelliklere sahip olan oleuropein gibi birçok aktif bileşik içerir [1]. Kurutulmuş zeytin yapraklarının %6 ile %9 unu oluşturan oleuropein’in konsantrasyonu arttıkça, antioksidan özellik de artar [2].

devamı için tıklayın

Greyfurt Esansiyel Yağının Faydaları

Greyfurt, bilimsel adı ile Citrus paradise, iyileştirici özellikleri ile yüzlerce yıldır dikkat çekmiş ekşi-tatlı tadıyla bilinen tropikal bir narenciye meyvesidir. Atalarımız onu boğaz ağrısı ve cilt lekelerinde antiseptik olarak kullanmışlardır. Yağ çözme ve selülit azaltma yetenekleri sayesinde diyet yapanların en yakın arkadaşı olarak da bilinmektedir. Greyfurt Yağının İçeriği ve Kullanım Alanları Diğer tüm narenciye meyveleri gibi, greyfurt esansiyel yağı da meyvenin kabuğu içinde bulunur ve sıkma yoluyla elde edilir. Tıbbi özelliklerinin birçoğu diğer narenciye meyvelerinin esansiyel yağları ile eşleşmektedir. Greyfurt esansiyel yağında en fazla bulunan bileşen, yüzde 88 ila 95 arasında değişen limonendir. Yağın alındığı greyfurt kabuğundaki limonenin, kanser önleyici özelliklere sahip olduğu bulunmuştur. Limonen portakal ve limon gibi diğer turunçgillerde de bulunabilir [1].

devamı için tıklayın

BÖBREK HASTALIKLARI

Böbreklerimiz vücudumuzun filtresi görevi gördüğünden işlevleri çok önemlidir. Ancak böbrek sorunları oldukça yaygınlaştı. Gelin şimdi böbrek hastalıklarına bir de biz yakından bakalım. Kronik Böbrek Hastalığı (KBH) İnatçı idrar anormallikleri, yapısal böbrek anormallikler veya bozulmuş boşaltım böbrek fonksiyonu ile tanımlanır. KBH olan hastaların çoğunluğu, yüksek kardiyovasküler hastalık ve ölüm riski altındadır. Son dönem böbrek hastalığına ilerleyenler için, böbrek nakli tedavisine sınırlı erişilebilirlik dünyanın birçok yerinde bir sorundur. KBH’nin gelişimi ve ilerlemesi için risk faktörleri arasında doğumda düşük böbrek hücresi (nefron) sayısını, ilerleyen yaşa bağlı böbrek hücresi kaybını ve toksik maruziyetlerin veya hastalıkların (örneğin obezite ve tip 2 diyabet) neden olduğu akut veya kronik böbrek hasarları yer alır. KBH olan hastaların yönetimi erken tespit veya önleme, altta yatan nedenin (mümkünse) ilerlemesini engellemeye ve devam eden böbrek hücresi kaybına katkıda bulunan ikincil işlemlere dikkat etmeye odaklanır. Kan basıncı kontrolü, kan basıncını ve sıvı dengesini düzenleyen hormonal sistemin (renin-anjiyotensin sistemi) baskılanması ve hastalığa özgü girişimler tedavinin temel taşlarıdır. Anemi, metabolik asidoz ve sekonder hiperparatiroidizm gibi KBH komplikasyonları kardiyovasküler sağlığı ve yaşam kalitesini ciddi oranda etkiler ve tedavi gerektirir [1].

devamı için tıklayın

Farklı Kullanımlarıyla: KİŞNİŞ

Kişnişi mutfaklarımızda baharat olarak çok fazla kullanıyoruz. Daha doğrusu dünya mutfaklarında kişniş bir baharat olarak çok fazla kullanılır. Peki baharat olarak kullandığımız kısım kişnişin neresidir? Kişnişin başka kısımları da kullanılabilir mi? Yapraklarının tadı ile tohumlarının tadı aynı mıdır? Sağlığa yararları var mıdır? Gelin bu soruların cevaplarına yakından bakalım ve mutfaklarımızdan eksik etmediğimiz yada bundan sonra eksik etmeyeceğimiz bu baharatı yakından tanıyalım. Kişniş (Coriandrum sativum L.) yıllık bir bitkidir ve en çok baharat amaçlı kullanılır. Bitki tohumları, yaprakları ve kökleri yenilebilir, ancak çok farklı tatları ve kullanımları vardır. Bitki hafif ve taze bir tada sahiptir. Kişniş bütün bitki olarak kullanılabilir ve yaprakların bozulabilen doğası nedeniyle işlenebilir ve olgunlaşmış meyvelerin (tohumların) farklı gıda preparatlarında lezzet verici madde olarak kullanılmasından önce lezzetini arttırmak için işlenebilir. Kişnişin çoğunlukla taze yaprakları ve olgun meyveleri mutfakta kullanılmaktadır. Kişniş yaprakları, turunçgil tonlarında, tohumlarından farklı bir tada sahiptir. Kişniş bitkisi zengin bir mikro besin ve besin elementleri deposudur. Ancak kişniş doymuş yağ oranı çok düşüktür, iyi miktarda a-tokoferol ve K vitamini kaynağı olan iyi miktarda linoleik asit içerir. Kişnişin tadı, önemli miktarda içerdiği linoleik ve furanokumarin (coriandrine ve dihidrokoriandrin) esansiyel yağlarından gelmektedir [1].

devamı için tıklayın

At Kuyruğu’nun Faydalarını ve Kullanımını Keşfedelim!

Halk arasında kırkkilit otu olarak da bilinen at kuyruğu bitkisinin saymakla bitmeyecek faydaları arasında bağışıklığı güçlendirme, ağrı kesici, antibakteriyel, antimikrobiyal, antioksidan etkilerin yanı sıra solunum problemlerini hafifletme etkisi de bulunmaktadır. Ayrıca cilt irritasyonunu yatıştırmaya, kemikleri korumaya, ağız sağlığını geliştirmeye, diyabet tedavisine ve saç bakımını desteklemeye yardımcı olur [1].

devamı için tıklayın

Bitkilerin Savunma Salkanları: FLAVONOİDLER

Bahar aylarının gelmesiyle birlikte her yerde renkli renkli çiçekler açmaya başlar. Ağaçlar çiçeklenir ve meyve vermeye başlar. Bitkilere ve meyvelere renk vermekten ve dış zararlılara karşı korumaktan sorumlu olan yapıların en önemli grubu flavonoidlerdir. Bu grubun bitkilere renk vermek dışında insan sağlığına çeşitli yararları vardır. Şimdi gelin flavonoidleri yakından tanıyalım. Flavonoid Nedir? Flavonoidler, hemen hemen tüm bitki kısımlarında, özellikle fotosentez yapan bitki hücrelerinde üretilen en yaygın bitkisel fenolik bileşik grubudur. Çiçekli bitkilerin önemli bir renklendiricisi olmakla birlikte çeşitli etkiler ile dış zararlılara karşı koruma sağlarlar. Flavonoidler, insan ve hayvan diyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Flavonoidler insanlar ve hayvanlar tarafından sentezlenemez. Flavonoller, yiyeceklerde en bol bulunan flavonoidlerdir. Yiyeceklerdeki flavonoidler genellikle renk ve tat ile vitamin ve enzimlerin korunmasından sorumludur [1].

devamı için tıklayın

Propolis: Bağışıklık Sisteminizi Doğal Yollarla Güçlendirin!

Bağışıklık sistemimizin zayıf olması kanser dahil birçok hastalığa karşı bizi savunmasız bırakıyor. Havaların sürekli değişmesi bir sıcak bir soğuk olması hastalıklara yakalanma şansımızı arttırır. Özellikle bir eve soğuk algınlığı girdi mi bütün aile üyelerini hasta etmeden evden çıkmaz. Özellikle son yıllarda artık soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklar ne yapılırsa yapılsın bir türlü atlatılamıyor.. Böyle durumlarda en doğalı ve belki de en etkili yöntem ise doğadan yardım almak. Hem herhangi bir büyük yan etkisi olmaması hem mutfaklarımızda hem de aktarlarda çok rahat bulunması bu ürünleri öne çıkarıyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar sayesinde her gün sağlığa yararlı bir yeni özelliğini öğrendiğimiz propolis ise bu doğal ürünlerden en öne çıkanı. Şimdi bu doğal ürünün bağışıklık sistemi üzerine etkilerine bir de biz yakından bakalım.

devamı için tıklayın
 
Önceki | Sonraki

Alışveriş Sepetim